3/26/2010

dizi muhafazakarı


itiraf ediyorum ben bir dizi muhafazakarıyım. izlediğim şeye o kadar kitleniyorum ki, o işin içindeki insanların sonradan yaptıkları işlere alışmam uzun zaman alıyor. örnekler üzerinden açıklayacağım bunu. şimdi bu nerden mi çıktı? bugün dexter izliyorum, dexter'in kız arkadaşının eski kocası hapisteydi. adam sen hapisten gel, bir de üstüne bizim jacob çık. olacak iş değil. tam da ben bugün lost'un 6. sezon 9. bölümüne vurulmuşken. jacob lost' ta almış başını gidiyor, sonra o adam gelsin dexter' da bu hallere düşsün.bu adam benim jacob' um gerisini bilmem --bu arada şarap&mantar hikayesi çok iyiydi be--
bu da dexter' daki olmamış koca
şimdi bir süredir dexter'i izliyorum ama nedense diziye tutku ile bağlanamıyorum. aslında karakter analizi falan oldukça başarılı dizi ve bir süre sonra seveceğimden emin olduğum için ısrarla izlemeye devam ettim. çünkü gerçekten güvendiğim sağlam kaynaklardan aşırı gaz övgüler almıştım. neyse neden tam olarak bağlanamıyorum derken asıl cevap aklıma geliverdi. cevap: dexter himself yani, michael c.hall. o benim için David Fisher. sorunlu mu sorunlu, naif mi naif, kaprisli mi kaprisli bir david oğlan. ben fisher ailesinin yaşadığına o kadar canı gönülden inanıyorum ki, adam ağzıyla kuş tutsa dexter olamıyor gözümde. konunun yetenekle alakası olmadığını kesinlikle vurgulamak isterim.
dexter fisher
eminim ki önce dexter' ı izleseydim, david fisher çok daha abes gelicekti bana. bir seri katilden sonra, kırılgan bir eşcinsel adam.
aslında yazılan dizi karakteri ne kadar güçlüyse, ne kadar farklıysa ve detaylarla bezenmişse bu özelliğim çok depreşiyor. yoksa bir çoğu bir çok dizide görünüyor aslında. bu özellikte son örneğim ise; nip/tuck'dan christian troy.
christian'ın da normal hayatta yaşadığı su götürmez bir gerçek benim için. sonradan yok efendim fantastic four'muş yok işte sandra bullock'la bir filmmiş falan gerisi hikaye. bu adam zevk düşkünü, gerektiği zaman çıkarıp masaya koyar bir abimiz. yapacak bir şey yok.

0 confession: