10/27/2011

bence sanAt

4

-bence spoiler-


yemin ediyorum ömrümde bu kadar artistik psikopatlık görmemiştim. bölüm bitmiş gibiyken bir anda alakasız bir şekilde gelen atların asfaltta koşuş sesleri, insanların şaşkınlıkları içinde sahnenin bütününün yavaş yavaş gösterilmesi ve yuh dedirten mahşerin dört atlısı fikri. sezon oldukça kötü giderken beni birden kazanıverdiler, engel olamadım. tekrar tekrar izliyorum bu sahneyi arada.

*s6e3

mosbied

2

ted' e pek bayılmıyorum ama; adeta hislerime tercüman olup, kalbimi çaldı bu huyu ile. yemin ediyorum bu cümleler insanı yalnızca taş etmekle kalmaz, ayrılık sebebi olur.

*s7e6'da, araştırılan kız arkadaş adayının nette film yorumladığı kişisel sitesinde annie hall için dedikleri

10/22/2011

plastik

1

bence insanlar sapla samanı iyice karıştırdılar. bugüne kadar genel bir tutum var gibiydi. facebook' ta vatan kurtaranlar ve bu güruhu hunharca eleştirenler. ama bu son (üzüntüden bütün bir gün mal gibi dolaştığım) olaylardan sonra, facebook vatanseverleri içinde bulundukları koyungiller tutumundan dışarı çıkıp, bu sitede apolitik kalmayı tercih edenlere sataşmaya başladılar.
hayat yeterince zor ve gerçekten bu tip durumları falan konuşmayı artık tamamen arkamda bırakmak istiyorum ama son kez bir şey söylemeden geçmek istemedim. facebook' ta vatan kurtarmak bana en başından beri çok plastik gelen bir kavram bunu yadsımayacağım. fakat bu seferki acı herkesi öyle bir şaşırttı ki marjinalin önde gideni olduğunu bildiğim insanlar bile intikam katliam çığlıkları atmaya başladılar. hani nerede kaldı barış kolyeleri, yurtta ve cihanda sulh felsefesi? adeta dehşet içinde izledim. sen gerçekten bu durum karşısında çok üzülmüş olabilirsin ve zamanının büyük bir kısmını bu sitede geçirdiğin için o günlük lay lay lom paylaşımlar yerine içinde bulunduğun üzüntüye binaen bir şeyler yazabilirsin. tamam. ama bunu yazmayan insanlara sataşmak neyin kafası? ben mesela yazılan şeyin plastiklik derecesine göre saklayıveriyorum seni ana sayfamdan, bu kadar basit. aynı insan bir dakika içinde şehit haberleri ile ölecek gibiyken daha ben siteden ayrılmadan bir aşk şarkısı veya komikli video da paylaşabiliyor misal. bu durumun özeti olduğuna inandığım bir yorumla karşılaştığım için buralara kadar geldim aslında. isteyen istediği yerde vatan kurtarsın umurumda değil. insanlar üzüntüden neyin doğru neyin yanlış olabileceği algısını bile şaşırdılar çünkü.

bu arada neler yapıyosun sen özledik seni canım yaaaaaaaa :))

aşk koltuğu mu tadını bilmem

3

grup koltuklar olarak tanımlanmış olanların aslında love seat olduğunu hepimiz biliyoruz. merhaba, her zaman 25. koltuğa mahkum kalmış olanlar ve o koltuğu gerçekten oraya koymanın iyi bir fikir olduğuna inanan mimar.

*bu gönderide tamamen 9gag stili kullanılmıştır.

10/17/2011

biz bildiğimizden mi yazıyoz be ağbi?

3

-adriana lima' ya da şakamızı yaptık. çünkü şu hayatta acun ılıcalı ile adriana lima' nın kanka olması kadar abesle iştigal bir şey daha var mıdır bilmiyorum. nasıl ki zamanında nouma' yı bizden ettik başlığı altında şebek ettiysek; şimdi çanlar adriana için çalıyor. yok efendim acun' un evinde yemek yemeler, yarışmasında jüri olmalar, neler neler.

-ben işe sarı dolmuş ile gidip geliyorum. sabahları da yaklaşık 5 dakika sürüyor dolmuş yolculuğum. o yolculukta bile, gideceğim yere varırken tanrım biraz daha olsun biraz daha arabada gidelim hissiyatını yaşıyorum. çocuklukta yalnızca araba ile dolaştırılırsa uyuyan çocuklardan olsam içim yanmaz. bu huy da nereden gelmiş haspama, bilemedim. bu hissi en yoğun şekilde, uzun şehirler arası yolculuklarda yaşarım misal. yola çıkana kadar asla binesim gelmez, ama özellikle istanbul' a gelirken garaja varmayalım biraz daha gidelim lütfen tarzı bir kafa yaşıyorum. muhtemelen de açıklaması, istanbul' a genellikle çok yükle geliyor oluşum olabilir ama. ofise giderken de yaşamama şaşırmadım değil. bir de üstelik gayet mutlu gidiyorum işime.

neyse, konumuz bu değil. yine bir sabah gidiyoruz. her sabah olduğu gibi bu sabah da nerede ineceğimi söylemem konusunda gerekli gerilimi yaşamış olmamın akabinde - her sabah bir doz almazsam rahat edemem- , yolculuğuma devam ederken; yanımda oturan kadının kucağındaki çantasının içinde abartısız çok ama çok küçük bir köpek olduğunu fark ettim. kadın bir süre sonra köpeğini serbest bıraktı ( selbes bırak, selbes bırak) ve o bit kadar köpek koltuğun tepesinde bize doğru falan gezinmeye başladı. işin en ilginç yanı tüm bunların 5 dakikalık yolculukta yaşanmış olması mı emin olamıyorum. kadın sonunda şoföre doğru yönlenip, biz burada inebilir miyiz? dedi. işte o tam bir, evinde evcil hayvan besleyen insan gururu. durumu o kadar içselleştirdim ki, yurdum dolmuş amcasına bile biz diye bahsediyorum köpeğim ve kendimden kafası.

-bu sefer bir gün dönüyorum. dönüşte biraz trafik olduğundan 7 dakika sürüyor. bu yolculukta da benden sonra binen ve önce inen bir adam, o muazzam aralıkta tabletini çıkarıp star trek izledi. hem de kulaklık takma gereği duymadan. beyaz türklükte gelinebilecek son nokta. star trek izlemeden geçen bir dolmuş yolculuğu mu? tadını bilmem. biz zavallılar çok imrendik ama, öyle demeyin.

-geçende magazinde bülent ersoy' un sevdiği dizilerden bahsedişine denk geldim. padişahlara bayılıyormuş ama kapıcıları da çok seviyormuş. bu cümledeki gizli özne olmaya mahkum edilmiş dizileri bulmayı size bırakıyorum.

-heteroseksüel erkek oyunculara, eş cinseli oynar mısınız? sorusunun bu kadar sık sorulmasına gerçekten anlam veremiyorum. keza yıllardır gözümüzün önünde halil ergün, ölümüne erkek, ölümüne çocukları olan (o kadar dölleyici ki) rolleri oynuyor ve kendisinin cinsel tercihi de genel olarak biliniyor.

-ilkokulda gıcık olduğum bir huyum vardı. okulda sıkıldığımda koluma falan tükenmezle bir şeyler çizer sonra da köpek gibi pişman olurdum. yıllar geçti okul mokul kalmadı hala yapıyorum ve hala sonrasında mutsuz oluyorum. kimisi de o kadar çıkmak istemiyor ki cildimden, o kadar olur.

-düğünde arkadaşını biz bildiğimizden mi oynuyoruz be abi? diye oynamaya ikna etmeye çalışan adam kafası da bitebilir mi lütfen? belki adam mükemmeliyetçi ve gerçekten ya iyi oynarım ya da yeterince iyi değilsem hiç oynamam düsturu ile bilinçli bir seçimle oynamamayı tercih ediyor. bilemezsin. para ile imanın kimde olduğunu hiç bilemiyorsun. bir ara da, düğün ve oynama mevzusu ile ilgili uzun uzun yazasım var. zira çocukluk arkadaşımın düğününde yaşadığım şeyler biraz içimde kaldı. şimdilik sneak peek gibi olsun.

10/11/2011

I won

3

-über ağır ötesi spoiler -






gus fring, izlediğim diziler (hatta sadece dizilerle sınırlamasam, izlediğim şeyler bile diyebilirim) içindeki en mükemmel anti-karakter olabilir. onun o tüm karakterinin ve çizgisinin adeta bir kaneviçe gibi yavaş yavaş işlenmesini inanılmaz bir zevk içinde izledim. bu karaktere da anca 4. sezon 13. bölümün 38. dakikasındaki gibi bir nokta konabilirdi. anlatım tekniğinden - tabi ki o kravatın hala ve tekrar tekrar düzeltilişi- o kadar hoşlandım ki yok dur dur hoşlanmadım aşık oldum ki, ben susuyorum görseller konuşsun.

dip not: bu dizinin son sezonuna dair tempo probleminden şikayetlenen insanlar, bu sezona gelene kadar başka bir şey mi izlediler acaba diye sormaktan da kendimi alamıyorum.

10/08/2011

hep böyle kal*

0

SEDA SAYAN - VIZ GELİR HERŞEY - AMBALAJINDA
"ama yalanım yok, kıskancım birazcık da huysuzum. sana yan bakanın gözlerini oymazsam namussuzum" (sayan,1997) .

"herkes kendi kalbinin ekmeğini yer" (sayan,2006) .

ibrahimayşegül' ün ilk erkeği; ondan tabi ki bir çocuk isteyecek" (sayan,2011) .

*tık