11/29/2009

uzun geniş gülümseyerek konuşmasının canlı hali

0



-kendi reklamınla dalga geçme fikrine bayıldım. ayrıca, ilk kez içinde şafak sezer bulunduran bir şeyi her seferinde severek izliyorum. harika olmuş taklit. hakkı devrim' in bu reklamda sırf para için oynaması, çizgisinden kayması fikrine asla alışamadığım için de çok hoşuma gitti sanırım. bunun ilk kez medeniyet görmüş gibi takılan tugay' la, dalga geçeni de güzel.
"..uzun uzun, geniş geniş gülümseyerek konuşmasının canlı halini görene kadar"

UGG, aydınlanmadır

3

-kuşkusuz ki ugg aydınlanmadır. genel olarak çevremdeki erkeklerin bu botlar hakkında düşündüklerini biliyorum ve şimdiye kadar beğenen bir erkek görmedim. bu sebeple rahatça söyleyebilirim ki; kızlar, karşı cins için değil yalnızca kendi aralarındaki rekabet için giyiniyorlarmış.

-şu an dünya üzerinde en merak ettiğim şeylerden biri youtube' a videoları kimin koyduğudur. çok hızlı konuyor ve ayırmaksızın her şey bulunabiliyor. herkes bu kadar gönüllü olamaz bence youtube' ın video koyma çalışanları vardır. evet.

-markalar, tasarımlarının üzerine kuruluş tarihlerini basıyorlar ya hani, önemli bir karizma unsuru. tırt bir yılda kurulduysanız tırt bir marka olmaya mahkumsunuz. misal, 1959. bir düşünün, olamıyor.

-şehirler arası yolculuk, uzun bir süreç ama rahat bir şekilde küçük parçalara bölebilirim. mola öncesi anlar- mola sonrası anlar. mola öncesi olan zaman diliminde hele de molaya biraz yaklaşmışsak istediğimiz gibi coşabiliriz, istediğimiz gibi sıvı tüketebiliriz. o gergin otobüs koltuğunda otobüs sarsılacak mı stresi içinde bardağın yarısına kadar konmuş sıcak sudan medet umarak kahvemizi yudumlayabilirz fakat; mola sonrasında çok temkinli olmalıyız. çünkü diğer molaya olan en uzak andayız. çocukken, çişimi tutamayıp da 2 katlı otobüsü durdurmuşluğumuz vardır.

-çok uçak seyahati yapan bir insan değilim. fakat uçakta gelen domates suyu içme isteği nedir. normalde kimin aklına geliyor domates suyu içmek. fakat uçakta kutu kutu domates suları tükeniyor, değişik.

-kuşkusuz ki ipod' u ceketimin sol cebine koymuşsam, telefonumu pantolonumun sağ cebine koymalıyım. bu ikisi ya da diğer ikili eşyalar arasında çapraz bir etkileşim olmalı. ikisi aynı tarafa konamaz, olabilemez.

-okan bayülgen' e müthiş lafı yasaklansa hiçbir şey konuşamayacak diye geriliyorum. tıkandıkça mütişş diyor. ve herkese diyor, okan' ın elitist tavrına geri dönmesini istiyorum. herkese mütişş deyip durmasın, her reklamdan her seslendirmeden o çıkmasın.

-Tarantino, kuşkusuz ki çağımızın en önemli yönetmenlerinden. fakat; didem erol sağolsun adam gözümüzde mahsun kırmızıgül' den farksızlaştı. o ilişkilerinin gözümüzün önünde olması, tarantino' dan magazin haberlerinde bahsedilmesiyle o kadar kill bill' ler, pulp fiction' lar kimlik kaybına uğradı. türk halkı için, tarantino yalnızca didem erol' un sevgilisi haline geldi.

11/27/2009

yeteneksizsiniz türkiye

2

bazen ekrana bakamamak. baktığın anlarda, ekran karşısında utanmak.

11/26/2009

"okulda ziyareti hiç sevmem"

0

-bu ahmet. kuzenimin oğlu. eve gelişimle beraber biraz daha aile yoğunlaşması oldu tabi. ahmet, 2005 doğumlu ve çok sıcak kanlı bir çocuk; ama karşısında sevgi görmezse biraz ters gidebiliyor. annesi ve babası çalıştığı için ona bakan bir kadın (aliye) vardı ama kadının soğuk tavrından dolayı bir türlü mutlu olamadılar. sonrasında zorunlu bir okul öncesi eğitim zımbırtısına gitmek zorunda kaldı ahmet. geçende, kuzenim aliye' nin ahmet' i okulda görmek istediğinden falan bahsederken; ahmet kendi kendine bu cümleyi kurmuş. " okulda ziyareti hiç sevmem" . bence hayat felsefesi bu yaşta belli adamın. büyük bir tarz. tüm aile şimdi bu cümleyle yaşıyor, o ayrı bir boyut.

-bir de veli toplantısı diye bir kavram vardı. insan ailesine bir yabancılaşırdı. bir yandan öğretmenin, diğer yanda senin okulda nasıl bir insan olduğunu tam bilmeyen ebeveynin. değişik bir bocalamaydı. bambaşka bir tattı.

-lise son sınıfta aşırı sert despot sevimsiz bir fizik hocamız vardı. son sınıfta yakın bir kız arkadaşımla aynı sırada oturmaktaydık. bir gün sen o sert fizik hocası yanımıza kadar gel, arkadaşımın kulağına eğil, " siz çok yakışıyorsunuz" de. işte o an dedikodunun; hayat felsefesinden, hoca kimliğinden çok bağımsız bir yerde olduğunu öğrendiğim andı.

-bir de " dua et öğretmen çocuğusun" travması vardı hayatımda. 2. ve 3. sınıfta annemle aynı okuldaydık ve bir şekilde bana kıl olan insanlar bu cümleyi kuruyorlardı. yahu daha çocuğum resmen 8-9 yaşındayım. nasıl bir gıcıklığım olabilir üst sınıflara. sanırım öğle arasında okula giriş yasak olduğu halde ben girebildiğim içindi. daha büyük bir açıklaması olamaz.

- seda sayan da bildiğin bacım ayağına, beyaz sarayda yaşıyormuş. tamam gecekondu beklemiyordum da o sarayımsı, kolonlu yapı çok gıcığıma gitti.

- bir tanıdığım ailenin çocuğu bu yıl üniversiteye gitmişti. yazın kız kaçırmış. ailesi de eli mahkum kabul etmiş resmen. kızın işi gücü yok ve kaynanası - kayınpederi ile kalıyormuş. çocuk da haftasonları geliyormuş. işte hayatta en çok üzüldüğüm şey, şu çocuğun hayat felsefesine sahip olamamamdır. nasıl bir genişlik katsayısıdır.

- bayram münasebeti ile öğrendiğim bilgiye göre keçiler, koyun fiyatlarını geçmiş. apdurrahman çelebi' li atasözü fena patlamış.

- bir şeyler üretmek, birilerine sunmak, herkese hitap etmek, belli bir kitleye hitap etmek, bunun kararını vermek, herkese her şeyi beğendirebilmek ne zor. ersin karabulut, bir hafta çizmişti böyle bir şey. şimdi kendimi onunla bir tutmuyorum da, ne bileyim. öyle işte. bu grafik resim çok güzel anlatıyor ne demek istediğimi.

11/25/2009

metsü bit fener

2

- iki türk' ün karşılıklı ingilizce konuşması kadar bana tuhaf gelen nadir şey var sanırım dünyada. nutkum tutuluyor, bir yabancı ile konuşurken olmadığım şekilde kasılıp kalıyorum ( yabancılarla çok rahat ve akıcı hatta fluent bir ingilizce konuşurum mesajımı alttan alttan aldınız sanırsam) . bu dönem energy efficient housing ( enerji randımanlı ev yapalım, kendi enerjisini üretsin) dersimde fransız bir arkadaş var. aslında ingilizce olan bu ders, normalde yabancı biri olmasa ingilizce slaytlar üzerinden türkçe işlenecek, hepimiz de çok mutlu olacağız. ama hugo sayesinde hepimiz ingilizce dinliyoruz. neyse bugün dersin başında hugo gelmemişti. bir süre sonra normal sunumlar bitti ve hoca bir kaç örnek proje anlatacaktı ki zaten baygınlık geçirmekte olduğum ve bir de ingilizce dinleyeme tahammülüm olmadığı için; hocam zaten hugo yok türkçe anlatsanız deyiverdim. ama bir baktık ki hugo arkada bir köşede oturuyor. herkes koptu, hugo adının geçtiği ama anlayamadığı bir dil içinde gülüşen beyni akmış türk topluluğa şaşkınlıkla baktı tabi. hugo da benim grup arkadaşım sever sayarım kendisini. daha önce de mene pohu yazımda yazdığım gibi iki farklı dilde konuşan insanın birbirine küfür içeren şeyler öğretme- anlatma olgusu illa ki tekrarlanıyor. geçen haftasonu oynanan beşiktaş- fenerbahçe maçını izlediğinden ve fenerbahçe' den hoşlanmadığından ve çılgın beşiktaş taraftarından bahsederken bir anda meşhur anti-fener sloganını patlatıverdi: 'y****mı ye fener' . bu muntazam fransız sosuna bandırılmış, türk küfürü (sloganı) fenerbahçe sevgisizliği ile birleşince yerlere yattık gülmekten. daha sonra tabi ki ben de fransızcasını öğrendim. gramer kısmını bilemem ama, böyle bir şekilde telaffuz ediliyor. neyse daha fazla fenerbahçe taraftarı tepkisi çekmek istemem. bugünün son bombası ayrılırken gruba ' have a good bayram ' demişken, hugo' dan aldığım ' iyi bayramlar' cevabı idi.

-hugo diyor ki, audrey tautou çok kibarlık taslayan züppe bir kızmış ( snob). burnundan kıl aldırmazmış. halka inmezmiş. kızım sen amelie' sin bir kere. şeker topağı gibi gezinmen lazım ortalıkta. hiç yakıştıramadım, hemen etkilendim bu etiketten. tüm fransa' yı tamamen amelie olarak gören zihniyetimin de direk ve sadece onu sorması bambaşka bir tat. yok yok arada zidane' ın attığı kafadan da bahsediyoruz. bu da olmadı ki. yok yok arada louvre müzesinden bahsediyoruz. evet.

-efendim,benim müzik zevkim değişir. çeşitlilik gösterir. yapacak bir şey yok. lise hayatım şebnem ferah ile geçti. çok aşk insanıymışım gibi aşk dolu sözlerinde coştum şebo' nun. anathema- alternative 4 albümünü hep ama hep dinleyeceğimi düşünüyordum. sonra üniversiteye geldim. içinde enstrüman olan hiçbir müziğe katlanamaz hale geldim. elektronik müzikle bozdum kafayı. radiohead' den idiotique ve björk' ten cover me oldu en sevdiğim şarkılar. sonra bir o arada madonna' nın coadf albümü düştü elime, bu kadar muntazam bir albüm daha önce hiç dinlememiştim diye düşündüm; ki hala öyledir, değişebileceğine de ihtimal vermiyorum. sonra bir ara uç karamsar elektronik şeylere sardım iyice. kuzey avrupaya uzandım. the knife'a, roisin murphy' e, röyksopp' a sardım. bu sırada her türlü ucuz haline rağmen, önyargısız bir insan olarak müziğindeki güzelliğe karşı koyamadım hande rocks dedim. sonra şantiye stajında deli gibi kopa kopa iyice piyasa şeylere sardım. coolum abi elektronik dinlerim çizgisinden (!?) saptım. öyle bir çizgi varmış gibi varsayalım. sonra, beyonce neler yapıyor öyle dedim. bir anda gaga pırtlayıverdi. hüzünle portishead' e, radiohead' e verdim kendimi. candan erçetin çok başka kadın dedim. ajda pekkan' a hep saygı duydum. sonuç mu, bunların hepsi yalan; ben aslında caz severim.

- nedir yani. insanlar sadece pink floyd ve beatles mı dinleyecek, ki ikisinin de önünde saygıyla eğilirim. (bu cümle karşısına mika' yı almaz. çok ama çok genel bir yaklaşımdır. mika, candır.)

- yanıma çok az eşya almak resmen benim seyahat hobim. olabildiğince minimal olmalı.

-o zaman roisin murphy' nin son bombası herkese gelsin. orally fixated

11/24/2009

10 üzerinden - 3

0


kötü olacağını bile bile gittiğimiz bu film ciddi anlamda beklediğimden de kötü çıktı. hala gitmeyenler varsa hiç gitmeyin diyorum. şimdi efendim filmin bu afişi bence çok güzel. hatta bu corcovado tepesi ve devasa isa heykeli bana o kadar etkileyici geliyor ki sırf bu sebeple rio de jenerio' ya gitme isteği ile dolup taşıyorum. filmde bu heykelin yıkılışının direk değil de saçma bir tv ekranından verilmesi beni en çok üzen an oldu sanırım. asıl filme gelirsek; oturulmuş, üzerinde özenle düşünülmüş ve dünyanın en klişe filmini nasıl yapabiliriz diye kasılmış . aksi halde bu kadar kötü ve bu boyutta klişe olamazdı sanırım. böyle kör göze parmak modunda verilen sosyal mesajların ucuzluğu mu dersiniz, nuh' un gemisini yaratma fikri mi dersiniz, oyunculukların patır patır dökülmesi mi dersiniz, filmin gereksiz uzun tutulmuş süresi mi dersiniz bunların dahil olduğu ve bir tane güzel bir nokta barındırmayan sözler edesim var.
afişte ' we were warned ' denmiş, iyi güzel de uyarıldıysak nolmuş, ne yapmalıyız? çinlilere daha çok çelik gemiler mi yaptırmalıyız? savunduğunuz nedir bir anlasam. filmin tek güzel yanı klişelik katsayısı ile beni gülme krizlerine sokmuş olmasıdır. insanın aklına da bir yandan, böyle bir şey olursa ne yaparız sorusu gelmiyor değil. biz ülkecek zaten kimsenin aklına gelmeyiz de; bir grup insan kurtulsa bile hayat o insanlara çok sıkıntı olmaz mı? kutuplar yer değiştiriyor, çin okyanusun yerine geçiyor. insanın çözmüş olduğu tüm bilim gerçekleri, verilen tüm eserler, inşa edilmiş milyonlarca yapı yok oluyor. her şeye sıfırdan mı başlanır? katlanması çok zor.
dünya eriyor ve zemin tamamen mahvoluyor ise bir limuzinle rahatlıkla kurtulabilirsiniz, aklınızda bulunsun; filmin teması budur.

11/22/2009

mutlu azınlık

3


-onları tanıdınız mı? evet the marmara hotel' de taksime karşı jogging yapıyorlar. hayır hayır; koşmuyorlar, jogging yapıyorlar. lütfen.

cuma akşamı metro çıkışında beklerken takıldılar gözüme. fotoğraf kalitesi de cep telefonumdan çektiğim için çok kötü. dslr' lerin her zaman taşınabilir olmamalarından nefret ediyorum.

I wanna play a game

3

-her bir rüyamda kendimi aşmaya devam ediyorum. cuma gecesi rüyamda jigsaw' u gördüm. bilmeyenler için jigsaw; testere filminin başrol kahramanı ve hayatlarının değerlerini bilmeyen insanlara pek de hoş olmayan tuzaklar hazırlayarak hayatlarının kıymetlerini falan anlamalarını sağlıyor. ( filmleri bir cümlede özetleyen insan). neyse efendim. rüyamda jigsaw' u gördüm. ama çok net bir rüyaydı. jigsaw' un o bembeyaz ifadesi çok yakındı, rüyadan öte bir gerçeklikti. bir de amerikada olduğumun çok bilincindeydim rüyada. orda olduğum yaz iletişim bizim için büyük problem olmuştu. o kadar mesafede telefon ücretii hep sıkıntı olmuştu. rüyamın bir kısmına monte olmuş olan gerçeklik, jigsaw' un kurduğu oyun içindeyken ailemle iletişim kurma konusunda sıkıntı yaşamama falan sebep oldu. adamı kucağımda hastaneye götürüyorum böyle. ( yine bilmeyenler için jigsaw ölümcül bir hastalığın pençesinde) hastaneye götürüyorum ama götürürken bir yandan amerikanın hastane sistemini bilmiyorum nasıl halledeceğim, hastane prosedürü bizde bile çok karışık gibi sıkıntılı anlar yaşıyorum. neyse efendim götürüyorum hastaneye bir bakıyorum ki devlet hastanesi tadında bir yer, ucuzmuş diyorum. ama bir yandan içimden kuntisçe, 'ee o kadar hastaneye taşıdım kucağımda bana tuzak kurmaz artık' diye düşünüyorum. fakat rüyanın sonunda benim oyunumun ayakkabımın içinde olduğunu öğreniyorum. (burdan sonrası +18) ve çıkardığımda ayağımın jülyen usülü yere paralel bir şekilde kesildiğini görüyorum. ayağımı kaldırdığımda tabanım yerde kalıyor. kanlar içinde. ama acı hissetmiyorum. o anda tek düşündüğüm şey bana oyun şansı bile tanımadın adi jigsaw, üstelik hastaneye bile götürmüştüm seni oluyor. sonra da uyandım. bu nasıl rüya yareppim. neyse ki büyüklerimiz kan gördün mü rüya bozulur derler.

-metro hattını uzattılar güzel oldu ama şişhane için inmek, 4 leventten sonra inmek metro değiştirmek falan bunlar biz türkleri bozan işler dostum. tek metro dümdüz gitmeli. artık metro eteklerini kaldırıp kendisi mi geçer karşıya bilemem. açıklama olarak da sinyal uyuşmazlığı deniyor. yahu sen yerin altını kaz, tüm şehri üstünde taşıt. altından bir tren geçir. ama iki trenin sinyalini uyuşturama. olacak iş değil.

-ozan tügen' in twitter' da yazdığına göre şebnem ferah' ın albümünü tamamlamışlar ve aralık ayında albüm, raflardaki yerini alacakmış. zamanı çoktan gelmişti de geçiyor idi.

-dışarda okuyan bir türk öğrencinin erasmusla türkiye' ye gelmesi. değişik bir tat. bambaşka bir tat.

-sabah uyanmaları konusunda, telefonu yanımda değil de masanın üstünde bırakmak bile çözüm olamadı. alarm çalar çalmaz kalkıp masanın üstündeki telefonu alıp alarmı kapatıp hop tekrar yatağın içine giriverme eğilimindeyim. çünkü alarm çalınca ilk tepkim, yok artık; şu an olamaz. şu an o saat gelmiş olamaz oluyor.

11/21/2009

Disko N ~ 21 kasım

0

( /\ ) 1. Lady Gaga ft. Beyonce - Telephone
( /\ ) 2.
Madonna - Revolver ( David Guetta Remix)
( /\ ) 3. Jay- z ft. Kanye West - Hate
(
/\ ) 4. Clou -Don't Regret ( Vincenzo Callea Long Mix)
( \/ ) 5. Rihanna ft. Young Jeezy - Hard
(
/\ ) 6. Röyksopp - Poor Leno ( Istanbul Forever Take Mix)
( \/ ) 7. Shakira ft. Kid Cudi - Did It Again ( remix)

a1)
Beyonce - Why Don't You Love Me ( Jump Smokers Remix)
a2)
Jennifer Lopez - Louboutins
a3) Don & Palm - Addicted

*bu liste bendenizin çorba müzik zevkini teşhir eder, güncel olma ve herkes tarafından beğenilme zorunluluğu yoktur.

11/20/2009

keşke kafamı toplayabilsem

1

-saçma ekonomi sınavı sonrası kendimi şarapla marine ettim. bence çok güzel oldum.

-mesajlarıma cevap yazılmaması beni üzüyor, gerekli kişiler üstüne alınsın. hım hım evet.

-lady gaga' nın gossip girl 3.10' da görünmesi üzerine bir şeyler yazacaktım ama dizide o kadar gereksiz bir ayrıntı olmuş ki, yazmaya gerek bile yok sanırım. yalnızca adını kullanmışlar bir de poker face ve bad romance' in güzelliğini. bu dizi çok öğretici değildir de nedir efendim. aksini kabul etmiyorum öyle. bu bölüm itibariyle bundan önceki bölümde gerçekleşen üçlü seksin diplerine indik. asıl öğretici kısma gelirsek, üçlü seks yaparken seçilmesi gereken üçüncü kişi bir yabancı olmalıymış. blair bile bunun farkında. olivia, vanessa' yı çekemiyor ki haksız da sayılmaz, dan' in gönlünün kaydığını da bariz şekilde görüyoruz. sevgili altı, arkadaş üstü yalnız benim belalım değilsin, dünyanın derdiymişsin meğersem. nate, senin herkesle sevişeyim mantığından ölesiye sıkıldım. dön dolaş herkesi ayart olmuyor böyle. serena' yı kuzenine kaptırmayacağım diye bu 'tripp' ler olmadı ama! zac afron gossip girl' de bir daha seni istemiyorum, git. evine git. git yüksek okul müzikalinde mi oynayacaksan. senin yerin orası.

-şarapı ne kadar özlemişim. bir daha arayı bu kadar açmayacağım.

-msn' de smile kullanmayan insan. kendimi teenage gibi hissetmeme sebep olman beni bazı bazı üzüyor. bak her şey için ne güzel gülümsemeler var. tutzki için fan page bile açılmış. kullanılacak o smile' yler. [ :D :) ] bunların samimiyetsizliği seni de germiyor mu?

-doğru insan olmaktan vazgeçeli çok oldu sanırım. öncesinde katı katıya prensipli bir insandım. şimdi her şeyden rahatça fire verebilir oldum. sigarayı da seviyorum, yargılanmak istemiyorum. bitti.

-
-tanıştırayım bu benim çalışkanlık eğrim. yüksek lisan falan diyorsun ama dostum bunun sonu nereye gidiyor?! ( i= ilkokul, o= ortaokul....)

-bugün ekonomi sınavında optik okuyucu dolduruk. baya hem de. geçmişe geçmişe gittim. adımızı, dersin kodunu, numaramızı kodladaık. şıkkı doğru işaretlemenin yolunu gösteren tabloyu yine gördüm. rahatladım. üniversiteye de gitsen, gerizekalı olabileceğin ihtimaline karşın onu oraya koyuyorlarmış. evet. ortası doldurulmuş yuvarlaklar mı ararsın. dışına nokta konmuş yuvarlaklar mı. içine çarpı konmuş yuvarlaklar mı. gerizekalılığın sınırları o tabloda zorlanıyor.
ayrıca test ne olursa olsun, arka arkaya gelmiş 4 D , ya da 4 C şıkkı hep ama hep sorgulanıyormuş bunu gördüm. üstüste bu kadar aynı şık olamaz diye gönlümün diğer şıklara kaydığı anlar yaşadım.

-kendimi şarapla marine ederken bir yandan hanım' ın çiftliğini izledik. adam, karısının tablosuna birkaç el kurşun sıktı, sonrasında da tabloyu çıkarıp balkondan aşağıya attı. bu atma işlemi sırasında tablonun arkasına ve tablonun asılmış olduğu duvara baktığımızda herhangi bir delikle ya da hasarla karşılaşmadık. siz türk dizileri, özensizsiniz. gidin.

11/19/2009

dünya çok küçük

6

- o değil de ata demirer' in bilekleri bildiğin inceymiş.

-dünya çok küçük. müş. ben de facebook sayesinde öğrendim. böyle bir ilkokul arkadaşım, onun yanında da üniversiteden bir arkadaşım yanyana ölümüne kankayız fotosu çekilmişler. ondan sonra herhangi birine tıklanınca görünen ortak arkadaşlar beni her seferinde şaşkınlığa uğratıyor. onu nerden tanıyorsun, git buradan oluyorum. çok alakasız insanlar, sonradan bir şekilde kaynaşmışlar takılıyorlar falan. yani diyelim benim ilkokul arkadaşım, üniversite arkadaşım ve ben karar verip böyle bir gaza gelip beraber bir şeyler yapmaya karar versek, eminim sıkıntıdan ölürüz. konuşacak bir şey bulamayız. aramızda 3' ün 2' li kombinasyonları şeklinde gruplaşılan anlar yaşarız. ama gel gör ki herkes arkadaş.

-bunlardan bahsetmişken; farklı mekanlarda ya da zamanlarda beraber olduğun ve ikisini de çok sevdiğin iki arkadaşını tanıştırmak stresi ile msn' de sevdiğin bir şarkıyı arkadaşına yollama stresi kapışırlar ve muhtemelen berabere kalırlar.

-bence bardakların içi her daim siyah olmalıdır. çay, kahve lekesine karşı optimist bir çözüm. zira ben her daim içi siyah olanları kayırıyorum.

-bu ailenin üyelerinin mutsuz olma ihtimalleri yok bence. hayat her birine ayrı ayrı güzel. bir düşünün, klasik bir türk ailesi evi. vitrin. üstünde dantel. üstüne çerçeve. içinde bu aile fotosu.

ekonomi vizesinden kaçma amaçlı ne kadar saçma internet adresi bulabilirim modunda gezinirken bulduğum bu fotoğraf için site, awkwardfamilyphotos.com

11/17/2009

biyonseh fiiçuring gağgağ

3


bu iki bayanı aynı video' da görmek kadar beni mutlu eden az şey var şu an sanırım. tek sorun gözlüksüz felaket görünen, gaga' nın burnu.

Tuhaf

2

-ezel diye bir dizi var. ben izlemiyorum. dün akşam denk geldiğim esnada bir adam boş bir otoyolda arabanın içinde delirmekteydi. asıl önemli ve ilginç olansa bu esnada arka planda skunk anansie çalması. bangır bangır rock'n roll. şarkı da charlie big potato. bu şarkı ile gençlik (!?) yıllarımdaki bir şebnem ferah konseri öncesinde tanışmıştım. güzel şarkıdır kendi tarzında efendim. amma ve lakin şarkı o dizide şu üstteki fotoğraf gibi durmuş.

- yahoo grupları olayı bir üniversite klişesidir. evet. aksini kabul etmiyorum. mailler yazılıyor gruba dahil olunuyor ve sonra hiç. hiçbir işe yaramıyor. yavaş yavaş azalsın.

-tuzsuza çare var. bu yemek klişesi de azalarak bitsin.

-ingiltere' de psas hastalığına yakalanan, michelle thompson( 43) isimli kadın günde üç yüz kez orgazm oluyormuş. 300. bu kadını kimse konsantrasyon problemi yaşıyor diye suçlayamaz. ama beni suçlayabilirler, haklılar da. şimdi komşusu ile evlenmiş ve günde on kez sevişiyorlarmış. rahatlamış kadın. işte bir gün hayata bu kadının gözünden bakmak istiyorum. yalnızca bir gün ama. çok çılgın bir deneyim olmaz mı?

-bayılıyorum kurban bayramı klişelerine. yaklaştıkça her yerde türemeye başladı yine. haberlerde gördüğüm bir promosyona göre, bir danayı alana yedi tane koç hediye eden bir adam var. dana baya iri. adamlar bu tanıtım çekimi öncesinde kafayı biraz çekmişler sanırım. hayat onlara çok güzel, belli çünkü. böyle koçları dananın tepesine falan oturtuyorlar. biraz zaman ayırıyoruz ve görüntüyü kafamızda canlandırıp huzura eriyoruz.

-bugün türkçe sınavında dilin gücü üstüne bir makale yazmamız gerekiyordu. hocaya resmi bir şey mi olması gerekir diye sordum ve hayır cevabının akabinde buraya yazar gibi yazdım. yaptım bunu.

-son olarak katy perry' nin mtv unplugged albümü bugünlerdeki keyfim. özellikle I kissed a girl çok tatlı olmuş.

msn' den karakter analizi 'reloaded'

0

efendim herkes ne kadar muzdaripmiş beni de üzen geren bu msn klişelerinden. yazıya gelen tepkiler üzerine 9 kategorinin yeterli olamadığını görüyor ve devam ediyorum. öncesinde önsözümüzü yine söyleyelim eksik kalmasın;
"biz size msn' i yalnızca anlık ileti paylaşın diye yollamadık mı?!"

10-msn' i amaç olarak değil, araç olarak kullanan insan

işte bu insan, zamanında barış manço' nun adam olacak çocuk yarışmasına katılan insan. bu insan olacak. zamanını hep verimli kullanıyor çünkü, kalan zamanını sevdiklerine ayırıyor çünkü.

11- meşgul de olsa dışarda da olsa iletisinde 'YOKUM' yazan insan

bu insan hiçbir şey bilmiyor ben size söyleyeyim. ne yaptığını hiç bilmiyor. biraz şekilci de aynı zamanda. size ayıracak zamanım yok diyor içten içe. ya da kelimelerin anlamını çok yanlış öğrenmiş zamanında. o benim sorunum hiç değil. zaman zaman buna iletine varım yazarak taş atmak pek keyifli oluyor. ama o bilgisayar başında değil. siz taşları havaya sallıyorsunuz.

12- iletisine 'SAKIN YAZMA' yazan insan

işte gün gelir de dahil olurum diye en çok korktuğum insan modeli bu. yok olmam. beni bilen iyi biliyor ( tevetoğlu,08) . madde 11' in bir üst modeli olan bu insan, için sanırım insanlar sıraya giriyorlar. hele bir şunu oyalasam. kapışkapan gidiyor msn' i. o anda sevgilisi ile konusmak için giriyor muhtemelen. çevrimdışı olursa dosya falan atamayacak. yazma yazarak bildiriyor bize haddimizi. vay kuntis seni. halbuki hepimiz sıradayız sana yazmak için. msn' e sağ tıklayıp çıkış' ı bir tıklıyorsun, kimse yazamıyor şekerim. inanır mısın?!

ilk 9 madde için

11/16/2009

herkes kendi çukurunu doldurur

0

sevgili okur. biliyorum şu an yine eğlenceli bir şeyler okurum diye girdin. disko n' ye bakacaksan, yapmadım hiç bekleme. belki de hiç yapmayacağım bundan sonra, belli olmaz. aslında bu yazıdan eğlence de beklemiyorsun biliyorum. başlığa bak bir kere. allah belanı vermesin. fantastik atasözlerimizden hoşlanıyorum. dün yine bir rüya gördüm. ( ben ve rüyalarım). bu rüyayı kronik bir şekilde görüyorum. ölüler görüyorum. kazılmış çukurlar görüyorum. dışarı çıkan toprağı da görüyorum ama aslında kırılmış parkeler görüyorum üstte. ya da kaldırımlar, ya da asfalt gibi şeylerin kırık, kalkık olduğunu görüyorum. sonra her seferinde annaannemin evinin yanındaki caminin avlusunda görüyorum kendimi. o avlunun da taş zemini kaldırılmış, içinde kefenler görüyorum. o anda bakmak istiyorum içeri doğru kimmiş bu ölüler diye merak ediyorum. kimmiş bu ölülerden ziyade ölü nasıl bir şeymiş diyorum. ben hiç ölü görmedim. rüyamı yorumlayan rezzan dedi ki senin üzerinde ölü toprağı var yüreğin kabarmış dedi. sen de bil istedim, üzerimde ölü toprağı serpili.

bu da şarkı.

11/15/2009

dır-dır

0


erkekoğlunun en büyük derdi daha iyi anlatılamazdı sanırım. bayan arkadaşlarımı tenzih ediyorum zira reklamın anlatım dili çok güzel.

*paylaşım için şağsemen' e teşekkürler.

11/14/2009

kural 11

0

üniversite hayatımızın çok sıradan olduğunu vurgulamaktan sıkılmışken, gossip girl tuzu biberi oldu. 3. sezon 9. bölümün iddiasına göre çılgın bir üniversite hayatı yaşadım diyebilmenin yolunun geçtiği 15 kuraldan 11.' si; 'threesome' .
öyle ki bu durum, amerika' nın rtüğüne bile fazla gelmiş.
*gossip girl takipçileri için diyeceğim şudur ki, daha önceden de yazdığım gibi bu işler öyle sevgili altı arkadaş üstü şeklinde yürümüyor. yürüyemiyor. iki shot votka, vanessa ile dan' i bile çözdü.

11/13/2009

100

10

efendim, yüzüncü yazımı yazmanın mutluluğunu yaşıyorum. bu sefer daha da özel bir şeyler olsun istedim. bu sebeple asla tüketemediğimiz, özellikle jenerasyonumuzun çocukluğuna denk gelmesi sebebiyle de asla unutamayacağımızı düşündüğüm ve doksanları anma programlarında çok da bahsedilmeyen kliplerden bahsetmek istiyorum. oldies but goldies her zaman çekici olmuştur ve olacaktır.

önsöz; "9o' ların ekmeğini ne zamana kadar yemeğe devam edeceğiz?!"

~ tarkan- kıl oldum abi

danslar kareografiler devrim gibi. tarkan' ı belki de bu devrimden dolayı sonradan yaptığı birsürü saçma işe rağmen sevmeye hep devam ettik. fakat tarkan, o pantolon o dişler gözümden kaçmadı. geri plan olarak kullanılan renklerin sürrealliği beni benden alıyor. özellikle mor. köpek figürünü asla anlamlandıramazken, 2.33' te tarkan' ın köpeği, annelerin bebeklerin kaslarını geliştirmek için açıp kapaması hareketi tarzında bir hareketle bunaltması apayrı bir tat.

~yonca evcimik-kendine gel

işte devrimin diğer adı. dansı ülkemize getiren insan :P geçenlerde uzunca süre hatırlayamadığımız eseri 'kendine gel' ile yoncimik. bu şarkı çok bir seden gürel, ya da böyle bir bendeniz havasında geliyor bana hala. yonca' nın o erkek çocuğu hali içinde, dişi sembolü olan kolyesi ise ironik. zamanında hangimiz şapkayı ters takıp, arkadaki boşluğundan saçımızı çıkarmaya çabalamadık ki?!

~harun kolçak - gir kanıma

işte sürrealizmi ülkemize getiren klip bu olsa gerek. arka fon tüm ülkedeki fotoğrafçıların kullandığı sünnet çocuğu fotoğrafı fonlarına ilham olmuş. harun' un triplerine mütemadiyen gülüyorum. keşfedilme öyküsü sezen aksu' nun evinde duş alırken şarkı söylerken sesinin dikkat çekmesi olan bu adamdan, herhangi bir sınır beklemiyorum. sezen aksu' nun evinde duş almak. hep fazlası, daha fazlası.

~kenan doğulu- sımsıkı

sürrealizmin tadına varılmış bir kere. daha da üstüne gidelim demişler. bugün çekilmiyor bu kadar zahmetli klip. adamı baya sımsıkı sarıyorlar, üstelik cariyeler! klip daldan dala atlıyor. süprizlerle dolu. şu güneşli kolye de yıllarca rahat bırakmamıştı yakamızı.

~seden gürel-bumbum

adeta bir fenomen. ikinci şapka devrimi.

~bendeniz- ya sen ya hiç

devrim. ' ya hey ya hey ya' , o şapka, o kostüm özellikle etek, o emin tavır. klibin renkleri, tonları. bu kadının hayatındaki yaptığı tek iyi şey bu olabilir. mtv' de gösteriliyor olması ise o yıl için bambaşka bir nokta.

~çelik-hercai

bu klibi sona sakladım. çocukken çelik fanı olmam ayrı bir tür olduğumu kanıtlar nitelikte. gördüğünüz gibi çekinmiyor söylüyorum (: tüm şarkılarını hala ezbere biliyor olmam ise bambaşka bir boyut. aklı karışık çocukluğum diyorum, bir kez daha.

yapım sistemlerine hipnozum

6

bugünkü derste hocanın asla değişmeyen tonlaması eşliğinde girdiğim hipnoz seasında çizittirdiklerim. koymam konusunda arkadaş desteğini arkama aldım, yoksa emin olamazdım. bir de dönüşte metroda gördüğümüz bedaş' ın simgesi, şurda çizmiş olduğum lady gaga' nın just dance klibindeki göz makyajıyla aynı. tüm dünyayı etkiliyoruz bu bir gerçek. bedaş, telif istemeli.

11/12/2009

msn' den karakter analizi

5


"biz size msn' i yalnızca anlık ileti paylaşın diye yollamadık mı?!"

utanmadan sıkılmadan iddia ediyorum ki bir insanın karakterini, msn tavrından analiz edebilirim. çeşit çeşit insan var. çeşit çeşit insan kullanıyor bu son yılların fenomenini. kaldı ki mimarlık öğrencileri için resmen bir ihtiyaç. hocaların zorla dayattığı grup çalışması olsun, fotolar aracılığı ile paylaşılan notlar olsun, gönderilen dosyalar olsun. statik ve mukavemet finalinde msn sayfasında öğrendiğim soru tipinin sınavda çıktığını benim de sadece orda dinleyerek o soruyu cevaplandırdığım günleri bilirim.

adres konusu da bu yolda önemli bir husus. gençlik hatalarıyla alınmış ve tüm kişileri taşıma üşengeçliği ile hala kullanılan adresler bulunurken, vakti zamanında geleceği görmüş ve adsoyad@hotmail.com adresini almış kuntis insanları tebrik etmeden geçmek istemiyorum. bunun bir alt kademesi ise araya tire olur alt çizigi olur bu tip hareketlerle çözmüş insandır. doğum yılını da işin içine karıştırıp daha fazla açık vermemiş insandır. bu böyle uzar gider efenim biz asıl kategorilerimize geçelim.

1- msn kullanmıyorum insanı.

başta bu insana inanmıyordum efendim. cep telefon kullanmıyorum ben diyerek tarz yapmaya çalışan insanla aynı kefeye koyuyordum. yahu illa başında otur diye bir şey yok da insanın illa arada işi düşüyor bu merete diyordum. bu insanlar cidden var. msn kullanmıyorlar. gerekirse g-talk, gerekirse skype' ye başvuruyorlar. ama bilgisayar onlar için sadece autocad, 3ds max ya da photoshop anlamına geliyor. sonra pat kapatıyorlar kapağını geyiğe yer vermiyorlar. belki de macintosh kullanıcısı oluyorlar, bilinmez.

2- çevrimdışı görün insanı.

" ben seçilmem, seçerim" insanı olarak da tanımlanabileceklerini söylememe gerek yok sanırım. sanki bilgisayarları açılınca msn' leri otomatik olarak açılmıyor. bir kontrol ediyorlar, canları isterse giriyorlar. çoğu zaman tercih etmiyorlar, işleri olunca yazıyorlar. ama onların ihtiyaç duydukları şeylere, çevrimdışı olduğu için görünmedikleri insanların da ihtiyaç duyabileceklerini düşünmüyorlar. düşünmelerine de gerek yok zaten. hayat bu insana güzel çünkü ben seçilmem seçerim diyor bir kere, daha ne olsun.

3-ileti mi, işim olmaz insanı.

bu insana karşı ne hissetsem bilmiyorum. ileti yazmıyor bu insan. nick' i de ayşe ise ayşe, fatma ise fatma. nick' in ismin olması minimalizmini ben de seviyorum azizim. ona bir şey demiyorum. ama hepimiz çocuk olduk, hepimiz genciz yeri geldi fan olduk, yeri geldi harika sandığımız sözleri nick yaptık kendimize. ama o hep ayşe idi, hep fatma idi. bu insan bana çok yazmıyor. ekliyor ama el gibi duruyor. yazsa da gerekeni elde edip teşekkürünü edip gidiyor. ne yapsam bilemiyorum. kullanılmış mı hissetsem, yoksa adam/ kız olması gereken gibi kullanıyor diye takdir mi etsem bilemiyorum.

4-mesleki uğraşım, iletimdir insanı.

şimdi burda biraz daha özelleşmiş bir örnek vereceğim ama herkes ne hissettiğimi anlayacak. buna yürekten inanıyorum. bu insan adeta bizi germek için msn başında. onun misyonu o. yazıyor iletisine, planları oturttum.kesit çiziyorum. kesit sonunda bitti, makete geçiyorum yazıyor. belki onları hiç yapmıyor, belki msn' le işi bile yok ama arada geliyor şu mimarlık insanlarını bir fitil etsem gerim gerim etsem diyerek salya saçarak yazıyor bunları. belki de mesleğini tüm hayatına yansıtmanın en doğru karar olduğunu düşünüyor. yolunda emin adımlarla ilerliyor.

5-aşkıııaam seni çok seviyorum, iyi ki çıkıyoruz insanı.

bu insana çok yer vermek istemiyorum. aslında çok sözlerim var ama, içime atıyorum. bu insan efendim, aslında ne demek istediğimi anladınız evet. bu insan ne yapıyor?! sevgilisi ile çıkmaya başladıkları günün tarihini yanında bir kalp olsun, bir karanfil olsun süsleyerek yazıyor isminin yanına. işte diyelim ahmet; ahmet (L) 20.11.2007 düzeyli ilişkisini gözümüze sokuyor. ama bilmiyor ki ben tarafından sağ tıklanarak rumuz ekle seçeneğine maruz kalıyor. yalnızca ahmet görünüyor, yalnızca ve yalnızca ahmet' e dönüşüyor.

6-iletisi hep sabit insan.

işte bu insana bazen çok imreniyorumç. kararlığından çok hoşlanıyorum. bir şey bulmuş, ve ona inanıyor. bize dikte ediyor.

7-isminin önüne işaretler koyarak listenin başına çıkan insan.

adının içinde açıklaması çok net değil mi canlar. ne kadar kuntis olduğunuzu biliyorum. tamam siz üstte olun ben en altta olsam da olur. B)

8-çaktırmadan extra komik, takip edilesi iletiler yazan insan.

işte ben o insanın msn iletilerine, tweeter muamelesi yapıyorum. bazen çaktırmıyor. diğer şu altı grubun içinde kayboluyor gibi oluyor ama bazen ışıl ışıl parlıyor. hayatı biraz daha 3 boyutlu yaşıyor; doktora gitse de eğlenmeyi biliyor. doktorun ona söylediği sıkıcı, "karnen yoksa bakamayız" cümlesini o, " doktor dedi rapor nerde dedi al dedi filmini de sağlık karneni de git dedi benm çekicek halim yok dedi bana" olarak anlıyor. aslında hayat o insana çok güzel.

9-msn' i araç olarak değil amaç olarak gören insan.

işte benim de çoğunlukla içine dahil olduğum güruh. hayat bu insana biraz güzel biraz zor. bu insan msn' deki geyiğin tadını o kadar seviyor ki uzattıkça uzatıyor. işine konsantre olamıyor. iletileri hep değişiyor. daha fazla geyik daha fazla geyik diyor. "less is more" diye karar alıyor bazen, az yazayım diye frenliyor kendini ama olamıyor. ders çalışamıyorum ben msn başında diye bilgisayarı kapatıp radikal kararlar alıyor ama aklı hep orda kalıyor. o yokken geyiğin kralı dönüyor hissine kapılıyor. msn' in kölesi olmuş çünkü bir kere.

11/11/2009

gaknem aşk

9

sonunda gaga hanım' ın yeni video' suna kavuşmuz bulunuyoruz. her zaman söylediğim gibi müziğe ve şov dünyasına getirdiği heyecan beni fazlasıyla heyecanlandırıyor. bauhaus çalışırken lady gaga's bath haus' u görmek de beni baya şaşırttı. 3.05' teki asılı pırlantalar başta olmak üzere her görüntü ayrı ayrı çok güzel.
ra-ra-ah-ah-ah
roma-roma-ma-ah
ga-ga-ooh-la-la!

*youtube' a giremeyenler paylaştığım videoları izleyemiyorlar. dns ayarlarıyla oynamanız lazım.

11/10/2009

şükran' la meryem

12


-geçende gazetede okudum. belki duymuşsunuzdur shakira' nın shewolf şarkısının klibi rtük tarafından sakıncalı bulundu. anlamadığım nokta nasıl bu kadar geç aydılar. aylardır izliyoruz biz kendisini. severek izliyoruz genellikle erkekler olarak. aynı şekilde ciara da çok şehvetli bulunmuş, ikisini de engelleyeceklermiş sanırım. gazetede hangisi daha iyi gibi bir karşılaşma yapmışlar. bir sonuca varmamışlar gerçi öyle öne çıkan özelliklerini yazmışlar. bana kalırsa shakira ezer geçer o ayrı husus. neyse efendim sadede gelecek olursam benim asıl dikkatimi çeken yasak falan değil çünkü sayelerinde fazlasıyla alıştık. bir yerde bir şeyi paylaşıp onu insanlara sunmak bile çile haline geldi rtük kavramı sayesinde. dikkatimi çeken nokta shakira' nın annesinin türk asıllı bir italyan olması. türk asıllı italyan nasıl olunuyor dostum çok heycanlanıyorum. babası da iran' lıymış. ama kolombiya' da doğmuş. işte o facebook' ta 1116 tane arkadaşı olan kızdan daha mutlu bir insan varsa, o da türk asıllı bir italyan anne ile iran asıllı bir babadan kolombiya' da doğan bir çocuktur. bu ne çok kültürlülüktür. başımı döndürüyor. asıl nokta ise shakira iran dilinde şükran anlamına geliyormuş. işte şimdiye kadar her şey mükemmelken shakira' nın adının şükran olduğunu öğrenmek beni çok hırpaladı. sen koca dünya starı ol; ama adın şükran olsun. bir düşünün dünyaca ünlü bir star çıkarıyoruz ( ki malesef hiç ümitli değilim) ve adı şükran. onu önce biz sevmeyiz bir kere. nasıl olacak şükran' dan star. daha kötüsü ise biricik kraliçemiz madonna' nın ( mızonnah) isminin meryem anlamına gelmesi. o konuya hiç girmek istemiyorum. irdelemek deşmek hiç istemiyorum. kapalı kapılar ardında bırakıyorum.

-markette, poşet açmaya çalışırken özellikle de insanlar arkamdayken çektiğim stresi çok nadir şeyde yaşıyorum.

-kulaklıktan müzik dinleyeceksem; L yazanı sol, R yazanı sağ kulağıma takmadığım sürece dinleyeceğim müziğe odaklanamayacığımı söylememe gerek bile yok sanırım.

-bilgisayar açılana kadar karşısında beklemek, poşet açma stresiyle yarışır bence. o bir an önce kavuşma isteği, ama çaresizlik bir şey yapamayış bambaşka.

-bir başka habere göre ise bir yeni evli çift varmış. adam eşinin bakire olmadığını öğrenince boşanma davası açmış ve mahkeme erkeği haklı görmüş ve boşamış. buraya ne kadar şey yazsam bu karardan uç olamayacak bunu bilir bunu söylerim.

-bir de şey vardı ilkokuldayken. ' sen sinekten korkar mısın?!'. gözünün önünde alkış yapılır, gözlerini kaparsan korkmuş olursun. bence çocuk olmak kolay olduğu kadar da zor olan bir şey.

-bir gün başbakan olursam ( daha neler) ki hiç öyle bir iddiam yok, yapacağım ilk icraat erkeklerin gri penye eşofman ( eşortman demez miydik buna hep) giymesini yasaklamak olacak. ben sırf bu vaatle bile başarabilirim. ben çok rahatsız oluyorum, sevemiyorum. çirkin bir görüntü. bir teşhirci zihniyet. az önce gri penye eşofman altı yazarken sıfatlardan hangisi daha önce yazılmalı çelişkisine düştüm. hazırlık okuduğumuz her devrede sıfat sıralaması diye bir şey öğretirlerdi hani. ben onu hiç öğrenemezdim hep de sorarlardı. sayı-renk-neyden yapıldığı. hala bilmiyorum bakın.

11/08/2009

hangimiz iç çamaşırı giyiyoruz ki

2

-facebook' ta 1116 arkadaşı olan kız.hayat o kıza çok güzel. o kız çok mutlu. ne yapmış da o aşamaya gelmiş, onu ben bilemem. ben anca o öyledir bu böyledir diye konuşurum. o kız amerika' ya da gitmiştir, avrupa' daki süper mutlu anlarını IAMSTERDAM albümü ile bizlerle de paylamıştır. ve paylaşacaktır. gerekirse in a relationship' ini de yazar oraya babalar gibi. bize nazire yapma düşüncesi de yoktur, içinden gelir ve yapar. çünkü o kız çok mutlu. dünyayla arkadaşım baba ya daha ne olsun. çok şirin yorumları da mevcuttur, canım ya ne güzeliz dimi yazar fotoğrafların altına. ( burcucum çok güzel çıkmışsın). profilinde ingilizce kullanmayı da sever çünkü o 1116 arkadaştan illa ki birsürü yabancı arkadaşı var o kızın, hemen yargılamamak lazım. doğumgünlerini de çok kalabalık kutluyor o kız biliyorum. çok değerli hediyeler alıyor. kocaman kalp hatta belki de kocaman bir ayıcık bile alıyor. asla yalnız oturmuyor doğumgününde. hepinize o kızın saadetini diliyorum canlar.

-tüm gıcık tiplerin ilgimi çekmesi nedir?! cumartesi akşam oturup oray eğin izliyorum. bu kadar leş bu kadar iticisi yok. ama ben oturup izliyorum. o yuvarlak türkçe' si bir yandan içimi gıcıklıyor, bir yandan izliyorum.

-kadir toptaş ' ben zaten iç çamaşırı giymiyorum' demiş. bu olayın bir alt metni var duymuş olan da vardır olmayan da. ben orasını bilemem ama işte benim başkanım o adam. çünkü o adam mimar. akp' li olsa bile, hayat o adama güzel. çünkü ona da yedirmişler kafayı. biri mimarlık şudur demiş biri hayır mimarlık o değildir budur demiş. diğeri gelmiş sen şu mimari akımı bilmiyor musun demiş. diğeri gelmiş, guggenheim demiş diğeri gelmiş le corbusier demiş. kafayı yedirmişler adama. adamın içi yanıyor. sıkıntısı büyük, çünkü mimar.

-hülya avşar da ' erkeğime bakana yumruğumu çakarım' demiş. işte benim kadınım da bu hayat görüşünde olsun yareppim inşallah dinimiz amin.

Disko N ~ 9 kasım

1

( /\ ) 1. Shakira ft. Kid Cudi - Did It Again ( remix)
( /\ ) 2.
Rihanna ft. Young Jeezy - Hard
( -- ) 3. Florence and The Machine - You' ve got the love ( Pitron and Sanna mix)
(
/\ ) 4. The Black Eyed Peas - Meet Me Halfway
( /\ ) 5. Rihanna - Wait Your Turn
(
\/ ) 6. The Black Eyed Peas - Rock That Body
( /\ ) 7. Jay Sean ft. Lil Wayne - Down (Jason Nevins Mix)

a1)
Don & Palm - Addicted
a2) Röyksopp - Poor Leno ( Istanbul
Forever Take Mix)
a3) Madonna ft. Akon - Celebration ( David Guetta Remix)

*bu liste bendenizin çorba müzik zevkini teşhir eder, güncel olma ve herkes tarafından beğenilme zorunluluğu yoktur.

11/07/2009

ytong

2


makineme haksızlık ettiğimi düşündüğüm şu zamanlarda, teknik gezi bahanesiyle çektiğim fotoğraflarım mutluluk sebebi.

11/06/2009

best female

0


-sweet dreams sevgim bambaşka.

-lady gaga bebeğim de en iyi çıkış yapan sanatçı ödülüne layık görüldü. görülmese, karışlardım alınlarını.

-en iyi erkek sanatçı da kanye west olmalıydı. bilemediler o dalda.

-manga' yı da o gitaristleri yüzünden sevemesem de, yine de başarı başarıdır.

*mtv ema 2009
*youtube video' nun orijinalini sürekli kaldırıyor. o yüzden el çekimini koymak zorunda kaldım.

11/05/2009

al dedi - git dedi

5


al dedi
çocuklarını dedi
çocuklarını istiyorsan dedi
kendini dedi
al kendini dedi
git dedi
nerede kalırsan
kal dedi bana
*facebook' ta gördüğüm bu video geceme güneş gibi doğdu, paylaşmadan edemedim.

11/04/2009

tanımsız

1

-öğrenci evindeki tanımsız nesnenin süprizlerle dolu hali beni şaşırtıyor. oraya nerden gelmiş, daha önce neyin parçasıymış hiç belli değil. umrunda da değil. biliyorum ki kaldırmadığım sürece duracak orda. aslında bizim evimiz çok da bahsedilen erkek öğrenci standartlarında değil. bulaşık dağları oluşmuyor, günlük yemek pişiyor ama tanımsız nesne bunları dinlemiyor. bir işe yarar ki bu sonra mantığı olabilir gibi.

-arka sokaklar dizisinden ölesiye tiksiniyorum. kanal değiştirirken görmeye bile tahammül edemiyorum amma ve lakin bu dizi yıllardır gösteriliyor. gerek haberlerden önce gerek akşam saatinde gerek yazın gerek kışın. gerek.

-amma ve lakin cümbür cemaatin pek hoşuna gittin,sen. ( peker, 93) sürreal bir eser.

-soğana olan sempatim bambaşka. soğanı yağda hafif kavurup sade bile yiyebilirim.

-cumartesi akşamı oray eğin insanının, bu tanımdan başka bir şey gelmiyor aklıma değişik bir tür çünkü, programında sevda demirel konuktu. o nasıl bir özgüven, o nasıl bir huzur bulmuşluk halidir. böyle piti piti haller, bir şirinlik muskalığı. dedim ne oluyoruz?! sonra arkadaş şarkısını söylemez mi hem de insanlar canlı söylemekten kaçıyor ben kaçmıyorum edasıyla. arkadaş gibi, çok klasik gibi olmuş şarkılardan özellikle haz etmiyorum ama en çok arkadaştan haz etmiyorum o bir yana, o günden itibaren tanrıdan en büyük dileğim sevda demirel özgüveni.

-bence yemekteyiz yarışmasının en fena yarışmacısı, sessiz yarışmacı. böyle bir kuntislik, aman ben konuşmayayım da puanıma bir zeval gelmesin tavrı. ben olsam yemeklerimi yemezlerse kesin trip atardım. yaparım yani biliyorum.

-bugün, erdil yaşaroğlu twitter' ına mail gelmeyen günden kıllanıyorum yazmış. bunun birkaç dakika öncesinde bugün mail gelmediği için şaşkınlık yaşamıştım. yoksa illa bir yapı firmasından olsun, yok efendim ece seni çok beğenmiş ve seninle tanışmak istiyor tadında olsun mailim olurdu. hayır nerden ulaşıyorlar maillere anlasam. gereksiz olarak işaretlesem de kabul görmüyor, illa geliyor.

-facebook arayüzünü değiştirdikten sonra bana değişik tavsiyeler vermeye başladı. mesela sağ üst bir arkadaşımın adı çıkıyor. diyelim cenk olsun. poke cenk diyor. sonra send cenk a message diyor. facebook niye cenk' le aramı yapmaya çalışıyor. sade bana mı yapıyor?!

-haberlerde bir hacı adayı vardı. domuz aşısı olmak istemiyormuş. evet yanlış okumadınız, domuz aşısı. içerisinde domuzla ilgili madde var mıdır diye tedirginlermiş. bu zihniyete yalnızca gülüyorum. ben inançla uğraşmam saygı duyarım da, elma- armut?

-geçenlerde, nasıl içlendiysem artık, rüyamda böyle blogun izleyici sayısının patır patır arttığını gördüm. böyle o kısma bakıyorum, sürekli artıyor ama sayaç gibi, sonra bir an duraksadım ve rüya gördüğümün farkına vardım ve sevinmeyi kestim nasıl olsa uyanacağım diye. rüyayı kesmek.

-yine mi bamya?!

HARD

0


so hard dinleyelim. çok güzel. çok!

11/01/2009

Disko N ~ 2 kasım

3


( /\) 1. The Black Eyed Peas - Rock That Body
( /\ ) 2. Mini Viva - Left my heart in Tokyo ( Treasure Fingers mix)
( /\ ) 3. Florence and The Machine - You' ve got the love ( Pitron and Sanna mix)
( \/ ) 4. Robbie Williams - Bodies ( Fred Falke remix)
( /\ ) 5. Cassie ft Akon - Lets get crazy (Blueice remix)
( /\ ) 6. Timbaland feat. Keri Hilson & Jay-Z - Rumors
( \/ ) 7. Kid Cudi - Day 'N' Nite (Crookers Remix)

a1) Shakira Ft Lil Wayne-Give It Up To Me
a2) Jay Sean ft. Lil Wayne - Down (Jason Nevins Mix)

a3) Don & Palm - Addicted

haftanın birincisi bir anda beni çarpan şarkıları rock that body ile kara gözlü bezelyeler. david guetta prodüktörlüğünde o kadar güzel bir albüm yapmışlar ki ( the e.n.d), boom boom pow' un klibini gördüğüm ilk andan beri sıkılmıyorum. onlar diğer şarkılarıyla ilgilenedursunlar rock that body çok güzel, pek güzel diyorum.

hani böyle sinir eden vokaller olur ya da bir ses olur ama ısrarla kendimizi dinlerken buluruz. bu hanım kızların vokalleri de öyle ve treasure fingers remixi çok başarılı. sadece şöyle bir sorun var bu remixin tam bilgisayarımdaki halini bulamadım mixpod' da. kısmet.
bu florence da nerden çıktı kuzum?! ne de güzel şarkı yapmış öyle. robbie damdan düşer gibi zirveden listeye girmiş olsa da bu hafta hafif bir sendeledi. ama listenin neredeyse baştan aşağı yenilendiği, beyonce' ye veda ettiğimiz bu haftada yine de başarılı sayılır. çok karanlık bir remix olmuş bu, seviyorum. day' n nite zirveyi çabuk kaybetti, ki az çok belli gibiydi. cassie - akon işbirliği ise adaylardan zirveye geçişi tek başarabilen oldu.

bu haftanın adayları kesinlikle daha ciddi geliyor. tabi ki lil wayne' nin el attığı düetleri birer birer çekip çıkarıyorum. shakira düeti de böyle bir kıvrak ezgiler, bir bel kıvırtma hareketleri, bilemiyorum. down ise billboard' ın gözdesi. birinci sıraya çıkıp çıkıp iniyor. ama tabi ki disko n daha belirleyici diye düşünüyor ve eğleniyorum.

*bu liste bendenizin çorba müzik zevkini teşhir eder, güncel olma ve herkes tarafından beğenilme zorunluluğu yoktur.


bahane

2

sevgili günlük
13.30' da kalktım.
özenle hazırlanmış kahvaltımı ettim.
maketimi bitirdim.(zaten çok az kalmıştı)
köşe bucak temizlik yaptım. ( ders çalışmamak için temizlik yapmak)
çarşafları bile değiştirdim.
duş aldım.
tırnaklarımı bile kestim.
yemeğimi yedim.
yarınki vizeye çalışmamak için hiçbir bahanem kalmadı.
lanet olsun.