8/27/2014

almanya ardından 1

0

yazmayı unutmuşum. telefonun notlar kısmında yığınla not var. bazılarının ne anlama geldiğini bile bilmiyorum. asplund (sweden gibi mesela). bakıyorum bir okulmuş. yine çok mimar bir çocuğum diyorum. şu geçen 8 ayda o kadar fazla şey oldu ki yine yazmak istesem de nereden başlanır bilmiyorum. 
" metroda paris'te büyümüş ama fransızca çok bilmeyen danimarkalı (ama danca bilmeyen) bir çocuk yanınıza oturabilir miyim diye gelip bizimle muhabbet etti. almanya'da yaşıyor, çok iyi almanca ve ispanyolca biliyormuş. hayat ne garip.

0-5     yaş almanya
5-10   yaş danimarka
10-15 yaş fransa (marseeyyy)
15-     yaş almanya "

yazmışım notların birinde. tarih 10 mayıs 2014, saat 01:46. zil zurna sarhoşken bile çocuğun hikayesi o kadar ilginç gelmiş ki, zaman çizelgesi çıkarmışım. şimdi bakınca o kadar ilginç gelmiyor. almanya'da yaşarken çok yoğun bir şekilde yaşadığım -özellikle başlarda hiç aşamadığım- bir kıskançlık duygusu vardı. sonrasında yaşam standardına alışınca geride bıraktım. üstteki çocuğun hayatından sonra buradaki hayatlar daha bir kuru geldi belki de. buradaki insanların hayatını kuruluktan çıkaran şeylerin, rejim kaygısı, özgürlük kaygısı biraz daha doğuya gidince her gün bombalanma kaygısı falan olmasını düşününce özellikle.

bir gün yine türkiye'nin sorunlarından bahsederken isveç'li bir çocuk, anlattığımız şeyleri kafasında canlandıramadığını söylemişti. hayır hiç de aptal biri değildi. kafasında bizim uğraştığımız şeylerin yerinde duran büyük boşluk tam olarak kıskandığım şeyin tanımı belki de.

diğer bir notta isveç-fin hokey yazmışım.
ilk gittiğim zamanlar kış olimpiyatlarının en yoğun olduğu dönemdi. bir gün metroda isveçli bir çocukla fin bir kızın hokey rekabeti muhabbetlerinin ortasında kaldım. nasıl? kuzey avrupa refahını kokladınız mı. hokeyin bir grup insanın hayatının merkezinde olması abesle iştigal bence ama öyleymiş yani. isveç finalde kanada'ya kaybedince bir hafta depresyonda gezen bir isveçli'den yola çıkarak söylüyorum. daha önce blogda insanların meslek olarak hentbolcu olmayı nasıl seçtiklerini merak ettiğimi söylemiştim, bir insanın hayatının merkezinde hokey olması da buna benzer bir konsept.

insanlar çok uluslu bir ortamda yaşamaya başladıklarında muhabbet başlangıçta çok yüzeysel seyrediyor. italyanların "türk gibi sigara içmek" kalıbını kullandığını öğrenmek en ilginciydi. italyanlara cevabım ise la gazette della sport oldu çünkü italyanca söylenebilecek en güzel şey bence.


taze fasülye ye, namaz kıl, meşk et

1

ben bu ara çok işsizim ve annemle her gün bir film izliyoruz. annemle böyle pozitif, aşklı falan filmler izliyoruz. bugün eat,pray,love' ı izledik.  julia roberts' ın spagetti yediği bu sahnede perihan savaş'ın taze fasülye yediği sahneyi hatırlayan tek ben değilimdir bence.


ben çok uzun süredir film izleme temposunu kaybetmiş bir insanım. vizyon filmlerinin takibini kaçıralı 4 sene falan oldu sanırım. bu ara annelik filmler izliyorum ama bu durumu bir kenara koyarsam, son zamanlarda izlediğim hiçbir filmi beğenmiyorum. aşırı derecede dizi izlemek sinema izleyicisi olma kültürümü yok etti adeta. bir film süresinin bile fazla gelmesi nasıl bir tüketim temposuna girdiğimin bir yansıması sanırım.

şimdi bu bokum gibi olan filme gelirsek, beyaz insanın problemlerinin dibine hiç bu kadar girilmemişti sanırsam. ben julia roberts' ı çok seviyorum. çok iyi bir oyuncu mu, çok güzel bir kadın mı hiç umursamadan seviyorum hem de. filmin sonlarında -bali zamanları- canlandırdığı karakteri dövebilirdim. doyumsuzluğa övgü filmi mi çektiniz nedir?

filmle ilgili tek sevdiğim kısım roma bölümü idi. hindistan bölümünü tamamen çöpe atabiliriz. javier bardem gibi bir baba olur muyum en çok bunu düşündüm. bence çok deneysel bir baba çünkü.

-anne bu kadın sence güzel mi?
-dudakları bir garip, ağzı balık ağzı gibi. güzel.

4/02/2014

how I met your mother' ın finaline istinaden (en kötü 5 dizi finali)

0

bugün how I met your mother' ın final bölümünü izledim. 3 sezonun ardından sürekli olarak daha kötüye giden dizi, 9. sezonun iyice kötüleşmesinin ardından korkunç bir dizi finaliyle aramızdan ayrıldı. bunun üstüne aklıma izlediğim diziler arasında kötü final yapanlar geldi, onlardan bahsetmek istedim.

*spoiler unsuru barındıran bir yazı olacak buna dikkat çekmek isterim*
en kötüden daha az kötüye doğru;

1-lost
LOST S06E17 18 The End The Final Episode LOST The End The Final Episode S06E17 18 Lostunlocked Lost download
bu konuda bana katılmayan kimse olmaz diye düşünüyorum. gecelerce bizi uykusuz bırakmış, bir bölüm daha bir bölüm daha diye manyak etmiş dizi nasıl da dımdızlak bitmişti hatırlar mısınız? milyonlarca cevaplanmamış soru, olayların bir şekilde dine bağlanması ve daha birsürü şey.


2-seinfeld
Seinfeld Finale
seinfeld bana kalırsa, sürekli çıtasını yükselten bir diziydi. senaryo olarak hep belli bir çizgideydi fakat karakterlere alıştıkça onların nevrotik hallerini izlemek sezonlar ilerledikçe daha keyifli bir hal almıştı. tüm bu sağlam gidişatın sonunda BUM! inanılmaz negatif, nedenini hiçbir şekilde anlayamadığım bir hapis olayıyla bitti dizi. hala ara sıra aklıma gelir canım sıkılır.

3-dexter
'Dexter' series finale: Michael C Hall as Dexter5. sezon ve sonrasını izlerken sürekli olarak keşke 4. sezonun o müthiş finali dizinin de finali olsaymış düşüncesine kapılıyordum. sonradan işlenen konular, dahil olan karakterler sürekli silik kaldı ve sonunda olay saçma sapan bir şekilde bağlandı. dexter'in harrison'ı o kadına emanet edip ormancı olması yani neresinden baksam o kadar alakasız ki sapır sapır dökülüyor.


4-how I met your mother
işte benim ciddi bir şekilde görev bilinciyle izlediğim dizi. nerede o ilk 3 sezonun tadı nerede sonraki zorlama sezonlar. 9. sezon ise işin iyice cılkının çıktığı noktaydı. bir bütün sezon hazırlandığımız evliliğin kısa bir süre içinde bitmiş olması, anneyi henüz öğrenmişken geçiştirilmiş bir şekilde ölüşünü öğrenmemiz. olayın bir şekilde robin'e bağlanması ve çocukların bu konudaki tepkisi. barney' nin alakasız bir şekilde çocuk sahibi olması. bu kadar çok şeyi böyle koştur koştur anlatacaklarına asıl 9. sezonu komple son bölümde vuku bulan olaylara ayırsalardı diye düşündüm.

bir de; banyoda keçi hikayesi vardı o anlatıldı mı noldu o?

5-prison break
4. sezonunu bile her türlü saçmalıklarını bir kenara bırakıp, bir şekilde heyecanla izlediğim bu dizide michael scofield neden öldü mesela? dünyaları aştırdılar adama, yenmediği kişi/kimse göstermediği zeka gayret kalmadı ama beyin tümöründen öldü. kocaman bir NO.

1/27/2014

avro

0

selamlar,
bana bu sene euro çok lazım, euro 3.1 tl oldu.

euro veren işe girseydim 1.3 tl olurdu,
selamlar.

1/26/2014

asqerimle mesajlaşma qeyfii

0


1/24/2014

amaan, ..... işte

2


-american horror story inanılmaz başarılı bir yapım, jessica lange ise her bir bölümde ağzımı açık bıraktırmayı başarıyor. dizinin özellikle 2. ve 3. sezonu çok çok iyi. coven' a dair birçok eleştri okuyorum ama hiçbirine katılmıyorum ve inanılmaz iyi buluyorum.

-yıllar sonra bir türk dizisini (aramızda kalsın) sevdim ve tam randımanlı olmasa da takip eder oldum. onun da son 2 bölümdür görüntüsüne bir haller oldu, sanırım görüntü yönetmenliğini bir ütü üstlendi, dizi telefonla çekilmiş gibi görünüyor.

anneme diyorum ki bu dizinin görüntüsüne ne olmuş? o da diyor ki; aman dizi işte. işte yaklaşım gibi yaklaşım.

-ben şimdi iç mimari tasarım yüksek lisansı yapıyorum, ilk dönem bitti. annemlerin yanına geldim. annemin sorusu "sen şimdi bu dönem ne öğrendin? iç mimarlık mı öğrendin?" bilmem dedim. öğrendik işte bir şeyler galiba. sonra dönem projemi gösterdim, e sen bunları lisansta da yapmıyor muydun dedi. anne beni üzme hadi tamam dedim.

"basitçe açıklayamadığın bir şeyi bildiğini söyleyemezsin" gibi beylik bir cümle var ya, bu durumda sanırım ben boşuna okuyorum arkadaşlar.

-bu konuyu pek bilmeyen insanlar için master tam bir muamma. ilk soru siz şimdi ne yapıyorsunuz? sonrasında gelen mutlak cümle ise ohoo oku oku nereye kadar. insanımız yorum yapmayı da moral vermeyi de seviyor.

-ülke gündeminde olan hiçbir şeyi takip etmiyorum. twitter'da siyasi içerikli paylaşım yapanların hepsini takibi bıraktım artık hiçbir şey öğrenmek istemiyorum. tüm beklentimi kapattım.

-geçenlerde ilköğretimden bir arkadaşıma bir tv kanalında beslenme tavsiyeleri verirken denk geldim. zamanında yazmıştım, bir kibrit kutusu peyniri koltuk altınıza sürün keçi peynirini yerken keçiyle sevişin gibi tavsiyeler. 

ben hala yaşıtlarımın ya da arkadaşlarımın meslek sahibi olmasına şaşırıyorum ara ara düşününce. bence hepimizin meslek sahibi olması biraz komik bir şey.

öte yandan ilkokulda falan başarı dengelerini düşününce, sonrasında işlerin değişimini gözlemlemek de ilginç geliyor. paranız varsa geri zekalı olabiliyorsunuz falan.



-son olarak şu kaydıraklı, sözüm ona çok eğlenceli ofis görsellerinden iğreniyorum sanırım. (hep çok eğleniyoruz kaydıraklardan kayıyoruz hem çalışıyoruz hem eğleniyoruz hoh hoh ho). 3. dünya ülkesinde olmak ve bunlara çok uzak olmak da etkin bu fikrimde muhtemelen.

-ben bu ülkeye dair her şeyden soğudum be blog, ikinci dönem almanya' da olacağım, keşke bir takım durumlar oluşsa falan diye geçiriyorum içimden ama öte yandan da hiçbir şekilde hayal kurmuyorum. 

sevgiler.