8/31/2009

la mome in wonderland

0

alice, harikalar diyarında en çok edith piaf dinliomuş, öyle duydum.

ali

4

alicim, biz senin ne hallerini gördük izledik; her şeyinle kabul ettik. ama, bu sakal-ı şerif olmamış. kabul et.

Dolls

0

ne kadar istesem de bu filme hak ettiği yorumu yapamayacağımı biliyorum. evet.

8/30/2009

sebze - meyve sıkacağı

1

her şey şu dışarda bolca bulunan taze meyve sucularında 1ytl' ye içtiğim portakallı-havuçlu meyve suyuna bayılmamla başladı. sonrasında fırsat geldikçe gidip gidip içiyordum. böyle bissürü karışımlar, bütün bütün zahmetsizce atılan meyvelerin bol vitaminli suları, tanrım rüya gibi. sonrasında gaza geldik ve bi tane de eve aldık. kendi meyve suyumu yaparım ki ben bunla mantığıyla başlayan serüven bir - iki seferlik heyecanla sönüverdi. meğerse o zahmetsizce dışada içiliveren taze meyve sularının çok da karanlık bir yüzü varmış. kesicisini temizle kabını temizle, ıvırını temizle. şimdi ise pek güzel bi dekoratif elemanımız kendisi. böyle allam o kadar sağlıklı bir aileyiz ki hoh hoh hoh sabah kahvaltılarında orınç juyis içmezsek rahat edemiyoruz imajı çiziyoruz. geride bıraktığı posayı temizlemektense, takılsın orda öyle o. yanında da kardeşi mutfak robotu =)

To Die For/ Sonsuz İhtiras

0


kadınların erkeklere neler yaptırabileceğini görüyoruz hep birlikte. buna görsel olarak farklı bir yaklaşım da Gus Van Sant' ın geçen gün izlediğim, To Die For filmi. filmi aslında karakterlerle yapılan dialoglardan takip ediyoruz. nicole kidman şiir gibi bir güzelliğe sahip. ama o kadar gıcık bir karakteri, o kadar hakkını vererek oynamış ki bilgisayarın ekranından elimi sokup gırtlağına sarılasım geldi. neyse efendim, bu hanım kızımız ünlü olma tutkusuyla (belki de bu tutkudan da bağımsız) önüne çıkan herkesi harcayabilecek bi insan, nitekim de bu konuda sınır tanımıyor. malum bizzat benim de dahil olduğum erkek kısmısı bazen(!) küçük beyniyle düşündüğü için buna çok güzel alet oluyor. sonunda hanım kızımız mikrofonlara, kameralara ulaşıyor; ama farklı bir biçimde (: film çekildiği yıl, altın küreye layık görülmüş.

8/29/2009

3

0


şıkır şıkır giysiler, içindeki hatunlar, hoş delüğanlılar, new york, elbette ki gossip girl; 3. sezonuyla. jenny'e bakın o bile kadın olmuş. haydi bism..

-bu arada nate hırkamı araklamış. yakasını beyenmeğene selam olsun, hıhh!

kadının gücü

2


- amerikanın virgina eyaletinde adamın biri karısını aldatmış. karısı da mesajları görüp adamı yakalamış. sonra da adama bir ceza vermiş. adam bildiğin bir pankart üstüne asılı bir vaziyette yoğun kavşağımsı bir yerde duruyor. baya da beklemiş. pankartında da " karımı aldattım, bu da benim cezam" yazmakta. asıl merak ettiğim, nasıl bir kadın
hangi tür bir yaptırımla o adama o pankartı taktırmış. bilemiyor, korkuyor ve şaşırıyorum.

-hadise, e teleffuzunu daha doğru dürüst beceremezken ben-ce ev-len-meeliiyizz hem de bu sene gibi bir şarkıyı niye söyler. e' lerin hepsi kapalı, hepsi yanlış bayılazayım.

XXY - Bence uzayda aşk var

0

Bugün dersi kırıyorum
Biraz mola istiyorum
Öğren öğren bitmiyor
Biraz harcamak istiyorum
Bildiğin her şeyi yapmak için
Yetmez sınırlı zamanlar
O zaman belki de bir yerde
Başka bir hayat var
Neyin telaşı bu yasalar
Boşuna bence bu tasalar
Birileri var mı bilmem ama
Bence uzayda aşk var.




kemal yeni bir single ile karşımızda. aslında bir süre olmuş çıkalı fakat ben yeni haberdar oldum. sözler bazı yerlerde müziğe oturamamış gibi ama en azından bi çaba var. müzik sempatik, erol temizel yine göstermiş kendini. sözleri de soner arıca yazmış. bu müzik dünyasındaki dostluklar beni bazen cidden şaşırtıyor. nerden nereye. bi de çok desteklediği için ücret talep etmemiş. o değil de sayısal okuyanlar bilir xxy krozomlarına sahip olan kleinfelter kavramını. soner arıca bence kleinfeltermiş.

bi de derslerin açıklandığı bugünlerde, ilk üç cümleye bayıldım ben! arzu edenler için müzik kutusunda ilk şarkı.

8/28/2009

mene pohu

2

tam olarak nasıl yazılıcak bilmiyorum da yaklaşık olarak böyle bişeydi. geçen yıl çalıştığımız yerde ruslar ve rusça bilen insanlar mevcuttu. rusça ve rus aksanıyla konuşulan ingilizce kulağıma çok tuhaf gelmekteydi. nasıl mı diyorsanız 'Everything is Illuminated' filmindeki alexander karakterini izleyin daha da uzağa gitmeyin. hatta alexander karakterini gogol bordello' nun solisti Eugene Hutz canlandırıyor! tamam burda da sürekli duyuyoruz rusçayı fakat sürekli bir arada yaşamak daha bi farklı. bi keresinde biri konuşurken 'istinye' demişti resmen, aa istinye dedi diye kalmıştık (: neyse bunlar aralarında konuşurken sürekli ''mene pohu'' diyip duruyorlar ben de dedim nedir bu öğreneyim bari. bana bunu '' I don't care'' olarak açıklamıştı birisi. sonra bir gün otururken bişey oldu ve mene pohu dedim, yaşlıca olan herifler bi yandan kızardı bi yandan koptular. meğerse '' I don't fucking care'' demekmiş; zikimde değil der gibi. demek ki bu, dilini öğrenmeye çalışan insanlara yanlış bişeyler öğretme hastalığı ırktan bağımsız insanlığa özgü. hababam sınıfında masum ama kılkuyruk bi ingilizce hocası vardı hani, o hesap.

- geçenlerde potporiyi anlatmaya çalıştım bikaç arkadaşa. bilmiyorlar idi. artık öğrendiler hatta sonrasındaki bir gün bir şarkıdan diğer şarkıya geçince aa potpori yaptın diye cümle içinde kullanmışlar. burdaki minik minik yazılar da bana potporiyi hatırlatıyor. potpori denince de ebru gündeş' ten başkası gelmez dimağıma.

-canım ailem' in melihası bana da ' samim! ' desin. ikinci bi ad bile alabilirim.

-kıvanç tatlıtuğ sırf para için o şampuan reklamında niye oynuyor acep. beni şahsen saç yıkamaktan soğutuyor. kafa ve omuzlar ile yıkamaktan bin kat soğutuyor.

-ice tea şeftaliyi böyle döşümü açıp içime sokasım var. damarlarımda aksın. böbeğim.

'edit' leme hastalığı

0


evet var benim böyle bir problemim. müdahale etmem gerekiyor rahat edemiyorum. yemek yemeye gittiğimde orda yazan menüyü yersem içim rahat etmez böyle derken de mustafa hakkında her şey' deki fikret kuşkan gibi kapariden garson öldürcek kadar da değil de hani burger king' te içecek olarak buzsuz ice tea şeftali, ilave peynir ve ranch isticek kadar falan(:
ev dergiden geçilmiyor şeklindeki yaklaşımlar sonucu penguenlerimi bazanın altına transfer etmek zorunda kaldım. gerçi penguen gönlümde ikinci plana düşeli pek çok zaman geçmişti malesef. halbuki bir sayısını bile kaçırıcam diye gergin bir hayat yaşadığım günleri hatırlıyorum, dağılıyorlar haberini duyduğumda kalbime saplanan hançeri de. aslında bu dağılma bize uykusuzu kazandırmıştı, artık metüst' e katlanmak zorunda kalmayacaktım (evet sevmiyorum) ama alpay erdem' in geride kalması ben' in harcanmış olması olmamıştı. aslında çok ön planda durmaz ama penguendeki en yaratıcı köşe pis mutfak sonraki adıyla oda ısısı olabilirdi bence. bu iki köşe için bir süre devam ettim penguen almaya ama o da bir yere kadar yani. uykusuzda da edit ruhumu harekete geçirecek köşeler var malesef . çarpışma' yı yok edesim var. ilk iki sosyal haber kısmı da çok eğreti geliyor bana neden bilmiyorum. oraya da cem dinlenmiş bi 'her şey olur' çizip kurtarabilir.

iç onu

2

özlemek

8/27/2009

aklı karışık çocukluğum

3

penguenin 7.yaş özel ekini görünce uzun zamandır yapmak istediğim şeyi yapma konusunda gaza geldim.
her yaz tatilinde olduğu gibi anaokulu işlerine bakıyorum da yeniden bir yandan da anneme duacıyım.
çünkü ben bir zamana kadar her şeyi saklayen bir insanken arada toptan temizlikler yapıp birsürü şey atan
bir insanım. o benden gizlememiş olsaydı şu an da bunlara sahip olmayabilirdim.
annem, o zaman da gönlümün tahtında oturmakta. kafasına niye duvağımsı bişey yapmışım acaba (:
annemler çalıştığı için, çocukken halam bizde kalırdı. sonrasında evlenince aldatılmış hissine falan kapılmıştım. bu da onun düğünü. bu resimde en çok sağ üst köşedeki ultra rahatsız bir şekilde düğünü izleyen teyzeye kopuyorum. perspektif yoksunu halaycılardan bahsetmiyorum bile. bu düğünden sonra bende bi gelin takıntısı oluşmuştu. deli gibi manyak gibi gelin çiziodum sürekli. 10' a yakın sayıda defter bitirmiştim. malesef sonra hepsini attım, hala diyorum anne niye engel olmadın bana.
burda da merdivenler üstünde ayakta duran evin hastasıyım. mesleğime gönderme niteliğinde gibi. önde ayakta takılan civcivler niye ayakta acaba. üstteki ördek de yasemine gelsin.
nasıl bir çocukluksa artık çocukken kurbanın kesilişini böyle izlerdim ben. bunlar da yansıması işte. anaokul öğretmenim benim için endişelenmiş midir acaba?! arkada masada da et bekliyolar.
çocukken plakaları ezbere biliodum. ne büyük meziyet (: mahallede tüm amcalar durdurup plaka soruolardı bana, sonra da olur bu çocuk diolardı. herkes ezberci eğitimden hoşlanıodu heralde. plakalar da arabalara böyle takılsın bence artık. diğer türlü çok sıradan. bi de plakalara dikkat ettim de hepsine mantıklı bi açıklama bulabilirim izmir, istanbul, konyada halam okuodu, 67 son diye yazmışımdır da neden 55, neden 66 muamma.
bunda da perspektif duygusuna bayılıodum çocukken ne olduğunu kestiremeden. tarih biraz da ileri bunda belli ki ilerlemişiz. öndeki kızın kafasında da buz hokeyi kaskı var. bilinç altı baya karışık bi çocukmuşum.

8/26/2009

ben hiç

0

-ben hiçbir zaman dolmanın içini yiyip de, dıştaki sebzesini yemeyen ittiren bi çocuk olmadım.

-o değil de heath ledger ölecek son adamdı.

dark knight' ı izlemek için uzunca süre bekledim. özel bi zamanda
izleyeyim istiodum çünkü gerçi şimdi de özel bi zaman sayılmaz da
bomboşum en azından kafama takılcak bişey yok.

heath ledger'ı izlediğim her zaman içim fena oluo, bu adamla niye
böyle bir bağ kurdum hiç bilmiyorum.
ten things i hate about you' yu izlediğimin sabahında ölüm haberini almış olmam pek acı olmuştu. sonrasında özellikle uyuşturucu ile mücadele eden bir çifti anlatan candy' yi izlemekse en fenasıydı. sanki biyografisini izler gibi.

şimdi merak ediyorum da ölmeseydi akademi
yine de onu oscara layık görecek miydi?!

şu bir gerçek ki joker izlediğim en katıksız kötü karakter. üstüne söylenecek pek bir söz yok da hani o hapisten çıktıktan sonra rüzgara karşı yalana yalana araba sürdüğü sahne yok mu... ah!

8/25/2009

ilahi(!) aşk

0

bi insan için heyecanlanmayalı bu kadar zaman olmuşken, okunacak belki en doğru belki de en yanlış kitabı okuyordum ve sonunda bitirdim. aslında bu kitabın pembe kapağıyla pazarlama harikası olduğunu düşünüyordum, yazlıkta orda burda sahilde herkesin elinde; özellikle de bayanların. hatta erkekler pembesini taşımak istemiyorlarmış diye grisini bile bastılar ya hani.

kitabı bitirdim, anlatım dili olay kurgusu her şeyi çok başarılıydı bence ki ben bundan bi zaman önce yine elif şafak' ın kitabı araf' ı okurken fenalıklar geçirmiş, inanılmaz sıkılmıştım. burda bahsedip de kimsenin önyargı sahibi olmasını pek istemiyorum ama ben mevlana ile rumi arasındaki ilahi aşka pek inanmadım işin gerçeği. ya da benim kişisel fikirlerimde biraz hinlik var. bu aşk ilahiden başka bir şey gibi geldi bana. o yüzyılda bu kadar rahat yaşanabilmiş olması da takdir edilesi. belki kimisi ilahi temizlenme olarak görür bunu ama ben şems' in evlendiği kadına yanaşmamasına başka açıklama bulamıyorum.

her şey bir yana bu kitapta bana en çok dokunan şey, mevlana' nın, o tüm insanlığa çağrı yapmış insanın, kitaplarını karısıyla paylaşmaması oldu. yani görsem dicem ki elif şafak' a her şey tamam da burası sakat gibi geldi bana biraz dicem. en çok kerra için üzüntülüyüm.

tıraş makinesi

0

numaralı tıraş makinesi aldım. allam nasıl mutluyum, aşk yaşıyoruz kendisiyle. yoksa benim de mi bir Tyler Durden' e ihtiyacım var (:

misyon

0

25 ağustosta dev bir internet sıçışı oldu ya hani, bikaç kişi kaldık msnde. dedim;
-herkes elendi, seçilmişler olarak bir biz kaldık, birazdan misyonlarımız mail olarak gelicek!

siz de evde kendi kız arkadaşlarınızı yapabilirsiniz

0

-''ezginin günlüğü'nün eski albümlerinden birini şilebezi mor bir eteğe sarıp evdeki nemli ve karanlık bir
ortama bırakın. 45 gün sonra hafif duyarlı bir kız arkadaşınızın oluştuğunu gözlerinizle göreceksiniz. konvers ve yabancı karışık kasetle de değişik tatlar elde edebilirsiniz. ben de bu metodu evde tesadüfen keşfettim. ''
*bu cümleler bütününü ne zaman hatırlasam kendi kendime kıkırdıyorum; fena halde umut sarıkaya ile karşılıklı oturup sohbet edesim var.

- şimdi aklıma nerden geldi bilmiyorum ama yazın başında bi disko kralına yıldız tilbe konuk olmuştu. okan
bayülgen yıldıza kimleri dinlersiniz diye sorunca aldığımız cevap led zeppelin, jimi hendrix falan oldu. her şey tamam süper de bir insanın şahsi zevkleri kendi müziğine bu kadar mı yansımaz!? yine de çok bizden.

-geçende melekler korusuna baya giydirdim ya, bir sebebi de hümeyra' nın oyunculuğuna bayılıyor olmam. ve o dizideki karakterden onu çekip almaya duyduğum kuvvetli istek. ha hümeyra otursun evimin bir köşesinde sürekli cinnet geçirsin ben onu izlerim.canım benim.

8/24/2009

teyze ve zeitgeist

0


-bugün teyzenin biri benim için, bu daha evlenmiyo mu diye sordu. ööeehhh dedim daha neler!

bu belgeseli(zeitgeist) izlediğimden beri dünyaya normal gözle bakamıyorum. bazen hiç izlemeyip, izlemeyen rahat bir insan gibi hayatıma devam mı etseydim bile diyorum. o derece etkili. fahreneit 9/11' i izlemiştim zamanında büyük şoklar içinde. o daha populist bir belgeseldi. zeitgeist çok başka. bakın gelin izleyin.google videodan bile rahatça izleyebilirsiniz.

-Zeitgeist üç bölümden oluşuyor;
.söylenmiş en iyi yalan (din)
.tüm dünya bir sahne ( 11 eylül başta olmak üzere bir çok olay)
.perdenin arkasındakilere aldırmayın (merkez bankası ve dünyadaki para işleyişi)
adamların derdi din ve para kavramı. önceden şunu belirtmek istiyorum ki eğer dine dair bazı şüpheleriniz varsa ve bu konuda daha da kötüye gitmekten korkuyosanız kesinlikle uzak durun. normalde bu tarz komplo teorileri tarzındaki belgesellerden hiç haz etmiyorum; iyice anlamsızlaşıyor bir çok şey. ama bu çok akılcı ispatlar sunuyor.

bi yanda böyle bi hayat sürmekte, ramazanın da etkisiyle iyice darlanıyorum. saçma sapan din muabbetleri geçtikçe hepsine izletesim geliyor zeitgeist'i. hayat boş teyze diyesim geliyor; o bana, bu daha evlenmiyo mu diye sorarken gamsızca.

o kadar sıkılıyorum ki; o kadar olur!

0

keşke sürekli şikayet etmesem, şikayet eden bi insan olmayı hiç sevmiyorum.

8/23/2009

ırmızan

0

egece ramazan. bence ramazanı aralık ayına sabitlemeliyiz. artı bir eksi bir ay da kabulum. ekim eylül de bu yarışa dahil olabilir. ama yok ağustos değil. ağustos bizim ya paşalar gibi yaz. denizime giricem arkadaşım, çıkınca da biramı yudumlucam tabii. benim için yine problem yok da sonuçta sosyal bir varlıksın. ramazan dediğin annane evinde yanan soba üstünde kaynayan yemek, ısınan ramazan pidesidir. ve beş civarı iftar olur.
sekizde iftar, iftardan sonra kestane yerine yenen karpuz; kabullenmesi zor.

2000'de doğmuş insanlar var

0

evet, yalan değil.onlar gerçekten de varlar. yahu 2000'de doğmuş insanlar bu yıl 4. sınıfı okuyacaklarmış, bünye sarsan ilk sınıf hani o beleş geçen üç yıldan sonra. şimdi birileri önlerine ahmet buhan' ın lanet olası
mavi matematik kitabını koyucak ya da o meşhur tudem dergisine üye yapıcak. sonrasında kendisinden kusmuk kontenjan sınavlarında indirim kazanması beklenicek. neyse bunların hepsi bir yana 2000' de doğmuş insanlar gerçeğini en yoğun şekilde ilk olarak yaşadığım an 91'li insanların öss sonuçlarını facebooka yazdıkları andı. çünkü bir düşünün biz lise sonken onlar daha liseye henüz gelmişlerdi. yüzlerinde, aileleri tarafından hemen keserlerse çok gür çıkabilir mantığıyla kesmemeleri önerilmiş tüy bıyıklarıyla. şimdi o tuhaf
zaman kavramı ne çabuk geçmişse üniversite okuyacaklardı. tehlike çanları gibi adeta. üniversite biticek falan, yıllardır hayatındaki en gerçek kavram olan öğrencilik biticek. stajlardan göründüğü kadarıyla öğrencilik bir nimet gibi adeta. ya bi kere devamsızlık yapabiliosun bence bundan daha güzel sunulmuş bir hediye daha olamaz. iş bu sonuçta boru mu adam sana para vericek ve seni eşşek gibi her sabah dikicek oraya. 94' lülerin sevgilileri var, yaşıtlarım askerden dönüyor kimisi anne baba falan olmuş. 29' a yaklaşıosun bi yandan. bence 29 yaş bu hayat üzerindeki en gıcık şeyler arasında yerini rahatça alabilir. 21 iyi gibi ya (:
dip not: yaş takıntım şu an itibariyle yok, yalnızca zamanın bu kadar hızlı geçmesine ciddi anlamda hayret ediyorum.2000' de doğmuş insanlar sizi de öperim.

8/22/2009

şiştim

0

televizyonsuz geçen onca okul zamanından sonra böyle her şey bitip de evine dönünce insan, sudan çıkmış balığa dönüyor ya hani, işte o zaman televizyon adeta bir sinsi gibi tüm gerçekliğiyle bekliyor. melekler korusunun yeni sezon ilk bölümünü izledim, izlerken şiştim bazı yerlerinde sırtımı döndüm bakamadım.
böyle
bi mantık, böyle bir hayat gerçeği yok hiç olmadı. insanlar kızları iki çocukla bişeyler yaşadı diye her şeyi silip atıveremiolar öyle bir anda. alt tarafı dizi yani bu kadar sıkıntı etcek ne olabilir ki, dimi. annede bi tripler namus gitti ayakları. dizilerde en kıl olduğum şey sanırım bütün bi süreç boyunca o aslında mağdur olan insanın asla dinlenmemesi.yahu bir oturun iki dakika düşünün, gerçekte öyle mi oluo. bi otur dinle, yok cık. bu, kalktığım anda doktorlarla karşılayan,genelde kahvaltı sürecine denk gelen, sonrasında yerini kavak yellerine bırakan, akşam üstü canım ailemle büyük finali yapan türk dizileri serüvenli günler beni yorar. şimdi televizyon mu ay ben karşıyooaamm triplerine hiç girmesin kimse, el ayak çekilince bu meretin eline kalıyor insan.

8/21/2009

kuru

0

kuzenimin dört yaşındaki oğlunun anneme sorusu;
- teyze sen patlıcanları yıkadın mı?
bu tertemiz çocukça düz mantıktır beni güldüren.

boş zihnin sonsuz gün ışığı

1


bu filmi tekrar tekrar izleyebilirim. bu filmi tekrar tekrar izleyebilcek çok insan da sayabilirim. clementine' a bayılıyorum, gamsızca tavuk parçasını almasına, küçük joe' yu kavgadan çekip çıkarmasına, joe' nun annesinin onu kucaklamasına duyduğu isteğin ne kadar tutkulu olduğunu anlatmasına, bulaşık
lavabosundaki huzurlu banyoya, eşyaların mekanların yüzlerin istasyondaki insanların pıt pıt kayboluşlarına, joe' nun clementine' ı öpen adamın yüzünü bir türlü çeviremeyişine, donmuş nehrin üstünde uzanırlarken bir anda kendilerini şehrin göbeğinde buluşlarına, sildirirken aşkın farkına varıp bundan clementine' ın var bile olmadığı hatta bazen utanç verici hatıralara saklanıp kurtulabilecekleri mantığına, birbirlerini mountak' a döndürmelerine, sonunda nereye neye varacaklarını bile bile yine de yeniden başlamalarına bayılıyorum.
-kate winslet' ın kamera arkası görüntülerde de söylediği gibi michel gondry' nin 'irreplaceable' yönetim zekasına tekrar tekrar hayran kalıyorum. teşekkürler d&r,teşekkürler 4al 2 öde kampanyası.sevgi doldum taştım.

8/20/2009

sebzeler & su buharı

0

bence ideal sevgili sebzeleri kaynar suda değil de; su buharıyla haşlayandır. o hafif kıtırlığı sağlayandır. vitaminleri haş haş kaynayan suya kaptırtmayandır.

8/19/2009

fabulous!

0

-lady gaga'nın yeni bombası 'disco heaven' ın açılış parçası olan fashion' da fabulous diyişini ısırasım var. şarkının genelinden bahsetmiyorum bile, o derece yani. çıkış albümünden sonra gelen bu iddialı iş beni de uzun soluklu dinleyicileri arasına katmış olabilir. fabulous' a ayrı bir yerden takıldım aslında. san francisco' da yer alan güzide ve dünya üzerindeki nadir yerlerden biri olan castro street (ki bilenler bilir)' de yaptığım kahvaltıyı anımsattı bana, bi gülümseme yerleşti yüzüme. ordaki şeker garson adamın favori kelimesiydi sanırım 'fabulous'. nasılsın sorusuna bile cevap good veya nice değil, kasıtlı olarak bu kelimeydi; keşke tam telaffuzunu vurgusuyla buraya aktarabilsem o zaman çok daha etkili olurdu. adamla ilgili diğer ilginç olan şey bizim oraya gitmemizden önceki gece fatih akın' ın benim de çok başırılı bulduğum filmi yaşamın kıyısında' yı izlemiş olmasaydı. tesadüfün böylesi diyelim artık. edge of heaven diye çevrilmiş film ingilizceye, başta bulmakta zorlanmıştım o yüzden sonrasında biraz bahsedince çıkardım.nerden nereye, san francisco' ya bir daha gitmeyi gerçekten çok istiyorum. gidersem de o fabulous' u duymaya illa ki giderim.

-gaga'ya dönecek olursam bu albüm vokalinde roisin murphy tadı aldım, ki sanırım daha çok beğenmemde bunun önemli payı var.ikibinlerde, seksenler diskosu.seviyorum.

8/10/2009

staj bizim en temel vazifemizdir

0

aynı yazdaki 2. stajım da bitti. çok şeyler öğrendim, çok süpersonik insanlar tanıdım. ama bu uzay kafesin bu kadar gerçek duran tavrı, işte aklımda en çok yer eden.o on tonluk demir yığınının oraya montesi, biz şaşkınlıkla izlerken amcanın biz* bin tonluğunu da yaptık nolcak ki ya tavrı. hele ki o taşıyıcılık hesapları. o kadar betonarmedir çeliktir ıvır zıvır dersini görmüşken bile hayalim böyle bir gerçekliğe nedense karşı. taşınmazmış gibi geliyor. bence her yere kolon koymalıyız.itiraz kabul etmiyorum.konulucak!
(*uskon)

vinç

0

bi de vinç alıp kiralayasım var.günlüğü 2.700 tl imiş. bi yerlerden 300.000tl bulursam alırım bi tane diyorum. günlük kiralarından çıkarır bebeyim masrafını.ama tek bir şartım var.bu amcanın görevini bana vercekler.keyif insanı!

gözde*

0

gözde filmler.gözde müzikler.gözde kitaplar. bence internet profil sayfaları insanlara bu çileyi yaşatmasın artık! belki ilk seferde çok fazla gözde olan filmimi, 3 ay sonra başka bir ruh halinde yivranç bulucam. bilemiyorum, bilemiyorum gönlüme cevap veremiyorum (tilbe,09) pılacırisimden zerre haz etmem keza. tekrar gözdelere gelirsem; gözdelerimi yazmak beni geriyor efendim, bir zaman sonra üstlere yazdıklarımı aşşağılara çekesim bazen süpriz birinciler çıkarasım geliyor. kral tv listelerine dönüşüyorum bir anda.böyle.

8/07/2009

tanrım madonna bize kalsın

0


michael jackson'un öldüğünü duyduğum anda aklıma gelen ilk cümle bu oldu. herkes birer birer gidiyor yahu. diğer tarafta kadro süperleşmeye başladı, biz napıcaz burda?! (töbe töbe aklımın içine girmiş) bi yandan insanın ölüme vereceği tepki bu mu olmalı düşüncesini taşıyuorum ama napim bazen bencilce oluyor insan. geçende dumanlı bir ruh halinde confessions tour'u izledim n. kez. bir kez daha düşündüm; bazen düşünürüm ve derim ki ne kadar başarılı insanlar var, bu azimin kaynağı da neymiş derim. ama yok bence benim de çalışkan olasım var. bilmiyorum. şimdilik maddy bizle kalsın yeter.gerisini sonra düşünürüm.

8/06/2009

love actually

1










nedir bu filmin sonunda beni bu kadar etkileyen? ben mi duygusalım?! yengecim ya ondandır,belki de özentidir o filmlerdeki katıksız aşka. ama sen hiç çaba harcamıosun dostum, aşk tabi ki o; sevdiği kadın için portekizce öğrenen adamı bulucak! her zamanki gibi onun için de fazla enerjisizim.

yeni.

2

yeni. bi başlangıç yazısı gerekir dimi şimdi? içime bu blogerlık ateşini düşüren pek sevgili tunçak'tır bu blogun sorumlusu. halbuki demiştim ben, sonra yazdıklarımı okuyunca bu ne be oluyorum sürekli demiştim. şimdi bir de net alemine yazayım ki çoktan benden çıkmış olsunlar adeta bir sinsi gibi yayılsınlar. olsun ya eksik kalmamam lazım benim hiçbir şeyden, hemen buna da bulaşıp tüketmem lazım bir an önce.(: marjinalcilik oynadığımız lise yıllarında; ki kimse inkar etmesin hepimiz geçmedik mi o yollardan, bir kız arkadaşıma demiştim içine atmamak lazım hiç, kusmak lazım her şeyi.yazmak lazım!