6/28/2010

hala 19 muş gibi gelmek, senelerden 2003 sanmak

2

dün benim doğum günümdü.

şimdi de tatsız bir mutsuzluk var üzerimde. öyle ki; sabah bankada sıra beklerken yanımda oturan siyahlar içindeki sonisphere festival t-shirtli çocuğun müzik çalarında özgün-kız zilli 'yi dinlemesine bile eğlenmedim. hatta bir de üstüne üstlük elimde üç tane sıra numarası olmasına rağmen ve ona sıra gelmesine 20 kişi olmasına rağmen ona o kağıt parçalarından birini vermedim. neden vermedim bilmiyorum sonrasında otururken çok saçma geldi, hatta biraz üzüldüm bile denebilir. ama bunun sebebi kendi öğrencisine, öğrenci belgesi vermek için bir bankaya 1tl yatırma koşulu getiren canım üniversitem sayesinde; 1tl para yatırmak için 2 saat beklemiş olmamın acısını birilerinden çıkarma isteği olabilir gibi düşünüyorum. işin daha güzel yanı ise, diğer tüm mesai saatlerinin aksine öğle arasına 12'de giren canım öğrenci işlerimiz sayesinde öğleden sonraya kalmam çok çok daha mutsuz ediciydi. adeta siyah giyse de zayıf görünemeyen bir insanın mutsuzluğunu yaşadım o süreçte.

depresyonlu kadınların saçını değiştirip durması gibi ben de sakallarımla uğraşıyorum. 1 aydır tıraş olmamıştım ki, cuma günü birisi behlül olmuşsun dedi. güldüm. ama benimkiler hakiki ve orijinal renginde.

yaz okulunda üstten ders almak da nesiymiş bilemedim. salı - cuma okula gidiyorum; kalan günler de salı - cuma okul var diye geriliyorum. tatile sandığımdan daha çok ihtiyacım varmış.

bu doğum günümde, uyandığımda sağ kolumun tamamıyla renkli dövme dolu olmasıydı dileğim. en azından kendi kararsızlığımı yenmiş, geri dönüşü olmayan yola kendim girmemiş olurdum. sıkılgan bünyemin o dövmeden de sıkılacağı gerçeği yüzünden senelerdir erteliyorum.

sonisphere festival benim için son derece, önem taşımayan bir etkinlikti. amma ve lakin rammstein' a gitmeliydim diye düşünüyorum. böyle festivallere gitmeyip de sonradan mutsuzluğunu yaşamak da adeta hobim haline geldi. kylie minogue, mika, rihanna, rammstein... böyle uzar gider. ben sahne şovu seven insanım. neden gitmedim rammstein'a. çünkü bana o festival kabalığı korkunç geliyor. üstelik bu bir de metal fest.
insanın sevdiği bir sanatçıyı, o sanatçının diğer sevenleri ile izlemesi bence çok yabancılaştırıcı bir his. haksızsam haksızsın de. haksızsanız,hak sızsınız. bilmiyorum.

ülkemizde konser oranları arttıkça, insanlar çoşuyor bense sonradan "neden gitmedim?!" diyorum kendime; ama bence o da güzel. adeta ingilizce'yi çok iyi bilmediği halde ısrarla ingilizce iletiler yazan bir insan inadına sahibim. hatta belki de onların içinde en tatsızları olan, WHİCH WRİTES THEİR STATUS WİTH BİG FONTS olanlardanım. konserleri ıskalamam ingilicede büyük İ' nin varlığı gibi bir şey bence.

doğum günlerimde annemi ben ararım. hep de doğduğum saatte aramaya çalışırım. ~13.00 . belki klişe gelir ama bana öylesi daha güzel geliyor. özellikle benim gibi topaç bir bebeği doğurduysa asıl kutlanması gereken annedir. neyse, bu sefer aradım bir yakınımızın yanında hastanede olduğu için konuşamadık. yine aynı şey blog. böyle biraz keyfini çıkarmak istediğim anlar olduğu zaman genellikle hep bölünür. uzun uzun yaşayamam. tam tersi durumlarda ise, istemediğim kadar yüzleşmek zorunda kalırım o durumla. diyelim bir sınavdan yüksek not aldım, onun sonuçları açıklansın diye derse giderim giderim ama hoca notları benim gitmediğim gün açıklar. tam olarak örnek bu. ya da bir durum veya gelişmenin sonucunu bir kişiyle bekliyorumdur. uzun süre bekleyişten sonra sıkılır giderim tam da o anda sonucu öğreniriz ama yan yana olmadığımız için gerekli kritiği doya doya yapamayız.

insanın yaşlanmaya başladığını anlamasının en büyük habercilerinden biri de doğum gününün kutlanma oranlarındaki bariz düşüştür bence. ama şöyle bir güzelliği vardır ki; zaman geçtikçe yanında olan ve kutlayan insanlar çok gerçektir. işte ben o gerçekliği çok seviyorum. facebook'umda doğum günü kısmını doldurmadığım için duvarım doğum günü tebrikleri ile dolmadı, işte yukarıda bahsettiğim şey tam olarak buydu. çünkü iki yıl öncesine kadar doluydu ve o zaman tam olarak o şekilde gerçekleşiyordu. simit sarayı, simit krallığı, simit evi, simit malikanesi, simit mekanı tadında yerlerden ne kadar haz etmiyorsam; işte orada duvarına yazılan doğum günü kutlamalarından da o kadar haz etmiyorum. ama şöyle de bir gerçeklik var ki, hayat insanları kolaya kaçmaya zorluyor.

bir de hayatımda konsept olarak beğenmek [like etmek] insanlar var. bence o seçenek de gelmeli.

bu da brenda. six feet under izleyenler için daha anlamlı olacak bir isim. şimdiye kadar aldığım en orijinal hediyelerden biri. bu metal teller son derece esnek ve vücudun her yerinde müthiş hisler yaratabiliyor. her yer dedimse o kadar da her yer değil; senin için kötü :] bir de benim gibi masaj delisi bir insansan, daha ne istersin. bir insanın beni tanıması, ya da herhangi bir durumda sen böyle düşünürsün böyle yaparsın bunu seversin şeklindeki tepkilerinden duyduğum hazzı çok az şeyde yaşıyorum.
bu da yeni radyom. ama bence daha çok lady gaga gözlüğü. yani müthiş. hatta radio gaga.

bowling'ten sonra hastalık haline gelebilecek bir şey varsa; o da guitar hero' dur bence. böyle bir rahatlama, böyle bir eğlence yok. en iyi giden şarkılar da metallica ve system of a down' un şarkıları.

6/23/2010

masal dinlemek: pekiyi

0


üniversite devamsızlık saatlerimin açıklamasını çok derinlerde buldum. eve gittiğimde düzenli olarak yaşadığım nostalji zamanlarımda bu sefer elime anaokulu karnem geçti. bir çocuk insan, nasıl ilk dönem 20; ikinci dönem 18 gün devamsızlık yapar anaokulunda. altta da anlam veremediğim şekilde hocayı gereksiz matematik ile uğraştırmışlar.
*okulun açık olduğu gün sayısı - öğrencinin gelmediği gün sayısı = öğrencinin geldiği gün sayısı. çok başarılı.
en az öss 2006'daki 5-(-2+3)=? sorusu kadar anlamlı bir kısım.
şimdi burada yazan derslerden çocuğunun tekerleme söylemek'i orta gelmiş bir veli ne yapmıştır acaba? ya da oğlumuz iyi masal dinleyemiyor, ileride eşini de hiç dinlemez bu çocuk diye hayıflanan anne olmuş mudur misal..

21

1

coğrafyam hiç iyi olmadı, bu ön itiraf olsun. bununla birlikte 21 haziranın en uzun gündüz olması bence çok saçma. çünkü neden? en uzun gündüzden sonra günler hep kısalacak. ama halbuki; yaz günleri bence hep en uzun günler olmalıdır. buna müteakip, 21 aralık en uzun gündüz olmalı günler sonra kısalmaya başlamalıdır. kışlar çabucak bitmelidir.
dünyanın en saçma gönderisini, şu şarkıyla bitiriyor ve bu iğrenç havaya ithaf ediyorum.

6/20/2010

buffering

0

dünya üzerinde en nefret ettiğim internet kavramı hiç şüphesiz ki; buffering.
yavaş ve takılan bir internet, yapılacak başka bir şey olmaması ve sen hızlı izleyemedikçe gözüne daha da çekici görünen internet videosu. bu seçenekler bir araya gelince, buffering adeta bir canavar gibi bekliyor pusuda. bekledikçe daha da yavaş dönüyor cnbc-e logosuna benzer zımbırtının yaprakları. adam ara belleğe alıyor, boru değil.

ama daha çok kızdığım ne biliyor musun?! kimi video da ara belleğe aldığı halde, yani kotanı çatır çatır yiyip bilgisayara kaydettiği halde, o video içinde serbestçe gezmene izin vermiyor da herhangi bir yerine tıkladığın her seferde yeniden buffer etmeye çalışıyor ya; işte onların hepsi evine gitsin.

belgesele anne dokunuşu

1

anneyle birlikte belgesel izlenmektedir. türlü çeşit güzel hayvanlar doğa falan bir sürü her şey çok güzelken, işte doğanın rekabet koşulları avcı avını kovalamaya başlayıp da, tam avcı avını yakalayacak gibiyken; pat kanal anne tarafından değiştirilir.
"çok kızıyom ben bunlar böyle birbirlerini yediklerinde."

6/19/2010

handonna

0

bir önceki klip hayrola'da sinyalleri iyiden iyiye veren kemal doğulu, bu klipte artık çekinmeden gocunmadan madonna'nın give it to me klibinden görüntüleri aşırıvermiş. özellikle bu çekimde olan görüntüler, diğer klipten 1-1 montaj. kalan kısımlar da kylie minogue- slow klibi soslu. hepimize afiyet olsun.

6/17/2010

çekiniyorum vol. 3

3

geldik 5 numaraya.
bu insan modeli, görselden algılanacağı üzere sandalet içine aynı renk çorap giyerek bize aslında kapalı ayakkabı giyiyor imajı veren ama aslında ayakları firil firil esen esen gezen insandır.

hatta, sayın arkadaşım bkol'a göre bu insanla 2 numaralı -yani plaja kapali ayakkabiyla gelen- insan aynı insan. yorum sana kalmış, bence de olası bir önerme.

alain delon

3

kuşkusuz, yazın en eğlenceli şarkısı ve klibi.
ozan doğulu ve sıla sağolsunlar bizi demet-serdar çıkmazından kurtarmayı vaat ediyorlar.
klipte, sıla'nın her türlü tribine bayıldım. özellikle bu ne noluyo ya temalı olanları.

ba-ba-bak havalara nası da kasılıyo

don draper

4

saç yapım benzese 1 dakika bile durmam donald draper saç tarzını benimserim. jöle mi ıyy lafları vız gelir tırıs gider. özentilik falan da dinlemem. olay biter benim için.
herif ölecek karizmadan, tek unsuru saçı değil gerçi de; yüzdesi büyük gibi geliyor bana.

6/16/2010

An Education/ Zengin koca ingiliz ailesinde de makbuldür

3



bu sene oscar adayı çoğu filmi izlemedim, izlediklerim de birbirinden kötü. bu film de son derece yüzeysel, hiçbir şey anlatmıyor desem yeri olan filmlerden biri. filmin eksiği gediği saymakla bitmez. öyle koca olmayınca oxford kazanmalar falan. bizler hep beleş uğraşıyoruz zati.

sadece, filmin jeneriğindeki parça çok şeker. floyd cramer- on the rebound imiş adı. fizy'de bulumadım yalnız. istersen şurda.

bu kız bir çok yerde adeta kavak yelleri'nin aslı'sı. özellikle bakınız ilk fotoğraf.

bir de şu muz muabbeti komikti baya. izleyenler için;
room service?

6/14/2010

kabak tadı

1

"Biz İzmirliler için hayatın özetidir balkon... Evimiz isterse 800 metrekare olsun, daralırız, balkonda otururuz. Kiralarken, alırken filan, ölçeriz mutlaka, masa sığıyor mu? Balkonda yeriz çünkü, balkonda içeriz, komşudan komşuya balkondan sohbet ederiz." (yılmaz özdil)

işte balkonda vurulan kızı görünce, kesin izmir'lidir demiş de. benim de sinirim asabım bozuldu haberi görünce ama; hımm olsa olsa izmir'lidir zaten ülkenin başka bir yerinde balkona mı çıkılıyor canım?! evet. demedim yani.

daha önce de izmir'i fetiş haline getirenlerden gına geldiğinden bahsetmiştim, daha güzelini mika da zamanında yazmıştı ama bence artık bu tarzdan bir an önce vazgeçmek lazım.

yazıları herkese sıcak mı geliyor çok dokunaklı mı geliyor bilmiyorum ama adam resmen iclal aydın'ın erkek versiyonu gibi bir şey ya da bir başka deyişle "... adam/ üç nokta adam"
böyle bir yavan duygusallık tripleri, biz şöyleyizdir biz böyleyizdir. niyedir bu kadar farklılığı vurgulama ihtiyacı ya da biz kavramını oluşturma amacı. bahsedilen izmir, tepecik'i basmane'yi de kapsıyor mu?

izmir'liler balkonu sever çünkü yazın izmir sıcağında evin içinde kıç pişer; bu kadar da sade ve net bir açıklaması vardır.

izmir'de hayatımın en güzel zaman dilimlerinden birini geçirdim ve izmir'i ben de çok severim. ama enikonu duygusallık da yüklesen balkon işte.

6/13/2010

plaj

6


bugün plajda, hayatta en çok çekindiğim 2. , 3. ve 4. insan modeliyle karşılaştım. daha önce bahsettiğim 1.'si için tıklayın. karşılaşmak derken, adeta şey gibi diyorum idealar dünyasındaki kavramın, gerçek hayatta can bulması;

2- deniz kenarına kapalı ayakkabıyla gelen insan:

bence hepiniz bu insanlardan çok çekiniyorsunuz biliyorum. ama asıl çekindiğiniz nokta sahile kapalı ayakkabı ile gelmeleri değil; denizden çıktıktan sonra gitmeye yakın ayakları kumlu kumlu bir haldeyken o kapalı ayakkabıyı adeta bir gamsız gibi giymeleri - giyebilmeleri-
zira benim gibi, trilyon tane takıntınız varsa; - zaten kapalı ayakkabı ile gelinmez de- ayak önce iyice kurutulur, kupkuru olan kumlar tek bir tane kalmayana kadar temizlenir, terlikler öyle giyilir. hemen kumun bittiği yerde çeşme veya duş olursa zaten en bir güzelidir.

ayol ne kumu ben zaten türkbükü'nden başka deniz tanımam plaja anca şekil için giderim ahşap dekler üstünde yastıklara serilirim diyorsanız bilemem, ben kumu seviyorum.

3-kurulama havlusu ile yere serdiği örtü aynı şey olan insan:

evet. onlar gerçekten de varlar. önce kurulanıp, sonra serersin havluyu. ona bir şey demiyorum. ama bir kez kuma serildiğinde o havlu, benim için kurulama işlevini çoktan yitirmiştir. ama bu 3 numara bu durumdan hiç çekinmez. harş harş kumlu havluyla kurulanır. kısım kısım vücuduna yapışan kumların çamursu bir tat bulmasına aldırış etmez.

4-başkasının yere serdiği örtü/hasır/havluya adeta bir gamsız gibi basan insan:

açıklamaya gerek var mı?


bu yazının öncül amacı, denize kavuşulduğunun çaktırılması; istanbul'daki veya denize uzaktaki tüm arkadaşların imrendirilmesi,çatlatılmasıdır.

6/12/2010

Kula'da Spa & İyileşme Merkezi & Hotel

2





neymiş bu ödül diyenler için, proje teslimimi paylaşıyorum.
mimari tasarım projesi 6 kapsamında tasarladığım proje, volkanik tüflerin yaygın bir şekilde bulunduğu Manisa' nın Kula ilçesinde yapılmıştır. Tasarım fikri, doğayla bütünleşmek fakat bütünleşirken kaybolmamaktır. doğayla bütünleştiği kısım ise, volkanik tüfün bir bütüncül kaya gibi durduğu içinden yeşilliklerin çıktığı bölgedir.

6/11/2010

marjinalim, o halde hep sevişmeli klip çekmeliyim

2

bence bu sefer olmadı. kimileri bu klip için madonna'ya saygı duruşu diyor ama bence nasıl bir çok kişiye arak diyebiliyorsak; konu son yaptığı işler hep müthiş olan gaga hanım'a gelince de diyebilmeliyiz. zira bu klipte geçen tüm öğeleri bundan çok daha önceki bir zaman diliminde madonna vogue, erotica ve justify my love kliplerinde -bence- çok daha etkili bir şekilde kullanmıştı. ayrıca her şeye tabu yıkıyorum boyutunda baktıkları sürece, tabu yıkan şeyler de kendi içlerinde tamamen birbirine benzemeye başlıyor. feminen erkekler, cinsel sapkınlıklar, çıplak ve seksi vücutlar, azgın rahibeler, çarpıtılmış din sembolleri gibi.

bunun yanı sıra şarkının son 1 dakikası da adeta boka sarıyor.

görsel: gagadaily.com

jet lag angus

3


-nihal' in duştan çıktığında hala makyajlı olması, düğünden önce saç provası yapılması( bu da neyin nesiymiş şekerim) evde anneyle aşk-ı memnu izlemek bunlar hep güzel şeyler.

-yurdum insanı sonunda ete doyacak. angus'lar te avustralya'lardan gelmiş. bu olay tek bana mı tuhaf geliyor. bence öyle değildir. et yiyelim diye hayvanlara 25 saatlik yolculuk yaptırmışlar. bir de onlar açısından düşünün. bir de haberin sonunda başta çekingenlik yaşadılar ama sonrasında yavaş yavaş uyum sağlamaya başladılar demezler mi.. hayvanlar jet lag olmuş anacım, var mı başka izahı.

angus ile ilgili görsel ararken dehşetengiz bir bilgi edindim bilöğghh. "dişi angus, yardımsız doğumda rüştünü ispatlamıştır.bakımı kolaydır, sert iklimlerden etkilenmez."

gördünüz mü, hepimizin angus' tan öğrenecek bir şeylerimiz var.

-et kıtlığı, milletin başına vurmuş olacak ki adana ve mersin'de 1.5 ton at ve eşek eti bulunmuş. yine! adana arkadaşlarımın bolluğu sebebi ile daha çok ilgimi çeken bu konu ilk kez yaşanan bir şey değil. yoksa adana kebabı?!

akabinde oturduğumuz yerden yaklaşık kaç at ve eşek kesmiş olabileceklerini hesaplamaya çalışmamız ise ayrı bir hadise. ben 75 gibi bir şey düşündüm.

-o değil de o güzelim at hayvanını nasıl kesiyorsunuz yahu. hadi eşek neyse.

yok yok şaka.

-allah insana cem davran şansı versin. bir insan aynı zamanda bu kadar başarısız, yeteneksiz olup da bu kadar göz önünde nasıl olur yıllar boyu, hiç bilmiyorum.

6/10/2010

lady christina santigold

1


christina aquilera' nın yeni albümündeki imajı ve klibi ile lady gaga' yı takip ettiği konuşuluyor hep. pek yalan sayılmaz bence de.

yalnız kadın resmen lady gaga' nın güzel hali olmuş. ama ben asıl şu noktaya değinmek istiyorum ki, albümün tamamına inanılmaz derecede santigold' un 2008 çıkışlı albümünün etkisi yayılmış. christina, santigold' un albümünü dinlemiş dinlemiş çok beğenmiş böyle bir şeyler yapalım abi demiş, nasıl olsa santigold' u kim biliyor ki? yuttururuz bence demiş. ama benden kaçmaz.

var mısın yok musun'a geldiği günden beri farklı bir sevgi besliyorum christina aquilera' ya. gaza gelip hepimiz christina' yız demişliğim bile vardır. ama bu gerçeği değiştirmiyor. gerçi sonucunda bionic gibi bomba ötesi bir şarkı çıkmış, o ayrı.



yarı robot yarı insan imajları her zaman işe yarıyor, her zaman işe yarıyor.


6/07/2010

bir sabahlayıcının geceliği

3

tüm işlerim bitmesine rağmen, hobi olarak sabahlıyorum.

bunu okuyan mimarlık insanları birleşip beni öldürebilirler ama tadını da çıkarmam lazım. resmen teslime 1 gün var ve benim her şeyim bitti. teslimden önceki gece sabahlamak zorunda değilim, böyle bir lüks bir daha nasip olur mu bilinmez.

ne bir de paftalarımı da mı bastırdım? yarın iğrenç bir sıra beklemeyecek miyim.. diyordum ki madem neden yazmıyorum dedim.

Bir sabahlayıcının 'gece'liği

bu gece asla 20.00-21.00'dan önce başlamaz. 20.00' da başlarsa bil ki laftır, yalandır. 10'a kadar türlü çeşit bahane ile zaman öldürülür, 22.00'a doğru bir takım programlar açılmaya başlanır. saat 4 civarı bu tutum çok büyük pişmanlıklara sebep olacaktır.

23.30 civarı keyifler yerindedir. sohbet muhabbet. abur cubur yenir, müzikler şen dinlenir.

23.45. facebook'a,blogger'a,kutsal bilgi kaynağına ve bilimum ıvır zıvır oyalanmaca sitesine girilir.

24.00 oldu mu tedirginlik vücutlara yayılmaya başlar. ama yine de sabaha çok vardır.

00.12. facebook'a,blogger'a,kutsal bilgi kaynağına ve bilimum ıvır zıvır oyalanmaca sitesine girilir.

2. abur cubur eğrisi hafif azalışa geçerken, kahve sigara eğrisi dört nala koşmaya başlar.

bundan sonraki süreçte uzun sessizlikler sıkça yaşanır.

2.18. facebook'a,blogger'a,kutsal bilgi kaynağına ve bilimum ıvır zıvır oyalanmaca sitesine girilir.

2.33. facebook'a,blogger'a,kutsal bilgi kaynağına ve bilimum ıvır zıvır oyalanmaca sitesine girilir.

2.41. evin içindeki sigara dumanının griliği fark edilir.

2.51. facebook'a,blogger'a,kutsal bilgi kaynağına ve bilimum ıvır zıvır oyalanmaca sitesine girilir.

3 . müzikler saçmalaşır. tuğba ekinci çalsa eğlenilinir.

3.13. facebook'a,blogger'a,kutsal bilgi kaynağına ve bilimum ıvır zıvır oyalanmaca sitesine girilir.

3.30 . playlist yapma enerjisi veya vakti kalmamıştır. bir kaç şarkının 98 kez dinleneceği kısır döngü başlar.

3.34. facebook'a,blogger'a,kutsal bilgi kaynağına ve bilimum ıvır zıvır oyalanmaca sitesine girilir.

4. ilk maddedeki pişmanlık yaşanır. bir dahaki teslimde böyle olmayacağına dair kendine sözler verilir.

4.30 . müzik kapanır. en sevdiğin adamın sesine tahammül edemezsin.

5 . aynı evin içindeki herkes birbirinden tiksinir.

5.17. sıkıldığın her anda başvurduğun yer olan facebook'ta diğer insanların yatması dolayısı ile hiçbir değişikliğin olmadığı, okuduğun bloglara yeni yazı gelme olasılığının neredeyse sıfır olduğu; yazılanları da senin çoktan okumuş olduğun, kutsal bilgi kaynağında ve hatta milliyet.com.tr' de bile bakacağın bir şey kalmadığı anlar baş verir.

6. bu kısım mevsime göre değişiklik gösterse de ortalama olarak sıçtın mavisini görme zamanına denk gelir.

6.17. blog yazılır.

6.30 . günaydın dünya. yan odadaki amcanın tıraş bıçağını lavaboya vurma sesi duyulur.

6.45. iş için yola koyulmuş insanların topuk sesleri duyulmaya başlanır.

7. müzik açılır.

7.30. acıkılır. yetişiyor gibiyse işler, güzelce kahvaltı edilir.

8. uzun sessizlikler karnın doyması üzerine yine baş verir.

8.04. küçük hesaplar başlar. "şu kadar uyusam,..." cümleleri hayat bulur.

tüm bunlar olurken, bu olayın sapıkça bir zevk haline dönüştüğü fark edilir.

6/04/2010

it dirseği

3

yıl 2010, hatta 2010 bitiyor. oha 2010'u da hunharca harcıyoruz. ve benim gözümde it dirseği çıktı. itdirseği ne ya, pöff. yakında fıtık da olurum ben bu ucuzlukla. çok kınıyorum bünyemi. acımız büyük gözlerimi getirin bana.

it dirseğini de çocukken, iddirise anlardım. çok mu saçma? tabi ki değil, it dirseği kendi başına çok mu anlamlı sanki.

6/01/2010

all the lovers

2



yaklaşık son 3 saattir bu şarkıyı dinliyorum aralıksız. alt yapı olarak oldukça confessions on a dance floor tadında; kyle' nin vokali de slow' daki kadar başarılı; dolayısıyla mükemmel. klip de şarkıyı sırtlıyor. at da var. daha ne olsun.

batının edepsizliğinden hoşlanıyorum.

bir turnusol kağıdı olarak facebook

2

en küçük bir sosyal karmaşada, içlerinde canavarlar yaşayan tüm gizli faşizanları hop diye ortaya çıkarıveriyor facebook. bu yüzden 7 fark köşeme bundan fazla uyan bir eşleşme daha göremiyorum.

sevgiler.
hayır siyaseti blogumda istemiyorum.