5/30/2010

fakat o robot?

2

yarışmanın yalnızca puanlama bölümünü izledim, manga'nın bu vasat ötesi şarkıyla 2. olması hepsi kötüydü heralde dedirtiyor insana. sonuç olarak eurovision olayının şarkı yarışmasından çok ne yarışması olduğunu hepimiz biliyoruz. komşuya oy vermece dışında, ya şarkı gerçekten iyi olacak ki sıyrılsın ya da hatun çok güzel olacak. bu durumda manga'nın müzisyenliği hadise'nin güzelliğine koymuş oluyor.

o değil de o arkadaki robot ne işti? neyi temsil ediyordu. görsel şov olarak hiçbir numerosu yoktu şahsımca. belki ulvi sözlerde geçiyordur gerçi, o kadar incelemedim hak yemece yapmak istemem. hepimiz robotlaşıyoruz falan mı diyorlardı acaba?

bir de manga'nın gitaristi için baya üzülüyorum. ne olacak o çocuğun hali/evlat olsa sevilmez hali?

hepimiz power ranger'ız. o ayrı.

5/29/2010

minimalizm

1
























nette gezerken, minimal öğe kullanılarak tasarlanmış bu posterlere rastladım. hepsi biribirinden başarılı, sürekli bakma isteği oluşturuyorlar bünyemde. buraya izleme sırama göre, en yeninden eskiye favori üç dizimin posterini koydum. bence tüm hepsi görülmeye değer.

bu mahalle beni deli sürüyor

1

birazdan çok alakasız bir konuyu bambaşka yerlere taşıdığıma hep beraber şahit olacağız canlarım. oturduğum evin mahallesi beni delirtmek üzere. evin yanından ana caddeye doğru çıkan ve insan sağlığını zorlayan, benim bile dışarı çıkarken iki kere düşündüğüm yokuşta, tüm mahallenin çocukları inat edercesine civelekleşiyorlar. adeta aralarında oynayalım ama hiç susmadan oynayalım anlaşması yapmış gibiler. onlar sustuğu anda odamın tam karşısındaki apartman katında yaşayan ve kendilerini çok farklı kademelerin insanları olarak gören gençler başlıyorlar.gece gündüz fark yok. onlar susunca da ya çılgın kediler başlıyor civelekleşmeye ya da istanbul'un tüm martıları fulya'da sabahlamaya geliyorlar. belki de onlar martı bile değiller, hatta bence hepsi birer ebabil.

neyse gece yattım. bu mahalle beni delirtmeye başladı diyorum ama bir yandan da, "this neighbour's driving me crazy " cümlesi yankılanıp duruyor. dedim manyak mısın? adeta yeni ingilizce öğrenen ve öğretmeni tarafından " rüyanızda ingilizce konuşursanız, olmuştur bu iş " denilen bir öğrenci edasında. bunda 4. sezonunu bir solukta izlediğim dexter ve geçenlerde şu yarışmada yaptığım ingilizce sunum ve hazırlanan ingilizce paftaların etkisi büyük.

aslında buradan şu noktaya gelmek istiyorum. dostlarım bize gerekli ingilizce öğretilmiyor. aa o da nereden çıktı şimdi demeyin bana. grammer olarak demiyorum, ama bir yabancı ülkeye gittiğimizde rahat etmemizi sağlayacak şeylerin daha öncelikli öğretilmesi lazım. o okulunda öğretilen ingilizce, akademik amaçlı ama daha çok dediğinizi duyar gibiyim. tamam haklısınız ama bunun yanında gündelik ingilizce desteği şart.

şimdi bu gündelik ingilizce olayı da bu adamlar bu dili nasıl kullanıyorlar? şunu nasıl diyorlar, kızdıklarında ne diyorlar? fuck kullanmadan nasıl "hay aksi" diyorlar. bankaya gidince oradaki konuştuğun, fatura yatırdığın insanlara ne diyorlar? gerçi ben türkçe'sini de bilmiyorum sanırım?! banka kartına ne diyorlar? hacı ben bu çeki nasıl bozdururum? yumurtam kırılmış olsun, yok kırmayın löp sarısı ortada olsun! nasıl diyorlar gibi, daha hayatın içinde olan şeylerden bahsediyorum.

şahsen ben bunun zorluğunu yaşadım. bankaya gidince, anam oldum bir kere. bunda sadece dilin etkisi olmadığı da aşikar gerçi, tamamen kültürel veya sistem olarak farklılık da gösteriyor. adamlar patates kızartmasına french fries diyorlar diyelim ve fried potatoe falan dersen de katiyen anlamıyorlar. o da apayrı vahim bir nokta. çünkü 10 yaşından itibaren yabancı bir dil öğrenmeye zorlanmamışlar ve başka bir dil mantığında düşünmek diye bir şey yok.

bir zaman sonra bunun "mirror translation" mantığında direkt çeviri yapılması süper eğlencelere de dönüşüyor o ayrı. "I didn't fire him, he resigned" = "onu ben ateşlemedim, o yeniden imzaladı" bu ne lannn?!

yaşasın düz düşüncenin sonsuz mutluluğu

mutlu azınlık vol. 3

0

"ben bu işe gönlümü verdim, amerika'da eğitimini aldım. onu yaparsam ne kadar havalı olurum ya da kolayca zayıflarım diye hiç düşünmedim. zayıflamak falan bunlar benim için çocuk işi. lütfen beni bu düşünce yapısındaki insanlarla kıyaslamayın. geçen hamileliğimde 7 kilo almıştım, belki bu sefer 10 olur; bu tip sınırlarım yok."

meali:

"kocamın o kadar çok parası var ki, aklımı yitirmek üzereyim. her gece yatarken allahıma bin şükür ediyorum kapağı iyi bir yere atmamı sağladığı için. şimdi de o kadar çok zamanım var ki, anca bir araç olabilecek bir spor aktivitesini hayat gayesi edinmiş bir alim gibi görünmek bile bana fazla normal gelmeye başladı."

[pilates ve hamilelik üzerine samimi açıklamalar
yapan ebru şallı'ya ithafen yazılmıştır]

[meali: götüm!]


5/28/2010

madonna, the göz terbiyecisi

0

box sevmem,konser görüntülü klipleri, ucuz-masraftan ve zahmetten kaçmalı bulurum. ama bu tip eksi noktaları bir araya getiren madonna olunca tadından yenmiyor; insana sevmeyeceği şeyleri sevdirtiyor.

.boxla dansı bir araya getirmek, hoşlandım.

. 1,20'deki gibi kendini bırakışı her zamanki gibi çok seksi, tıpkı confessions tour' daki let it will be' de olduğu gibi, tıpkı sticky and sweet tour' da she's not me' de olduğu gibi.

.remix, şarkının orijinali aşmış; ki bence çok nadir bir durumdur.

.lil wayne' e de, tam yeri tam zamanı demek istiyorum.

5/25/2010

hadise nereye koşuyor

4


kahraman ırkıma bir gül ne bu şiddet bu celal sana, will always love you uuuuuuuuuuuu

aforoz '11; LOST

2

meğer lost, hiçbir şey anlatmıyormuş. gossip girl bile daha tutarlı bir senaryoya sahipmiş. son bölümde bu gerçeği kabullenmek acı oldu.

5/23/2010

mickey vs aydin

0

efendim, 7 fark köşemize uzun soluklu bir ara vermiştik ama dönüş efsanevi oldu gerçekten. kuşum aydın geçirdiği son estetik operasyonlardan sonunda adeta bir mickey rourke'a dönüşmüş. mickey' in kendine ettiği yazığı bir kenara koydum, muhteşem bir oyuncu olduğu için istediği kadar saçmalama hakkı tanıyorum kendisine; ama kuşum. senin sonunu iyi görmüyorum.

mutlu azınlık vol.2

2

hayatı adaletsiz mi buluyorsunuz? buyrun bir de buradan yakın. david beckham'ın oğullarından biri. 3 yaşında tarz' dan ölmek üzere.

soke?

0

dün gece disko kralı izliyoruz. gece 4 suları gibi bir şey. son zamanlardaki en keyifli sohbetlerden biri dönüyor bense arkadaşımın tüm çabalarına rağmen, uykuma yenik düşmemeye çalışıyorum. birden muabbet türk pop'unun tıkanıklığına geldi ve ondan sonra da şöyle bir muhabbet döndü;

okan bayülgen: bir zamanlar ne çok zenci oynardı kliplerde, neydi o zenci sevgisi yahu. türkiye'de o kadar zenci yoktu ki nereden geliyordu hepsi?

bunun üstüne emre altuğ şöyle bir şey söyledi; "onların hepsi söke'liydi"

bu cümleyi anlayan biri varsa bana açıklasın mı hacı? o saatten beri bunu düşünüyorum, çözemedim.

bir de şunu söylemek isterim ki, koray candemir nasıl bir insanmış öyle? 5 saat oturdu ve cool çizgisinden 1 cm bile kaymadı, gece 5'te ben ekran karşısında kaymıştım o hala cool'du hala cool'du.

5/20/2010

seda sayan nereye koşuyor

2

seda sayan'ın 19 mayıs'a saygı anlayışı böyle bir şeymiş. allah şaşırtmasın diyorum insanı. bu bir saygı mıdır yani. baktıkça içim fena oluyor resmen. böyle bir şeye nasıl izin çıkmış olabilir? seda insanı istediği gibi at koşturabiliyor ekranlarda da, bu kadar da mı koşturabiliyor? ilginç.

5/19/2010

zemes

0


bir de proje sabahlamalarında 2 favori şarkımız vardı;
2-demet akalın-evli,mutlu,çocuklu "hayalim 3 kelime, o da şöyle; evli,mutlu, çocuklu" ben buna şarkı sözü derim dostum!

işte, beyin akmasının tarifi budur.
bir de hoşbeş var ki. sormayın. ben ki eti vanilyalı gofretten başka gofrete dönüp bakmazdım ama yeni bebeğim hoşbeş oldu. o nasıl yumuşak bir tatdır öyle. amanın.

peri masalı

0

haftalardır uğraştığımız, hatta birer zombiye dönüştüğümüz yarışma sonuçlandı. global spa summit kapsamında düzenlenen kula'da spa ve iyileşme merkezi tasarlama konulu yarışmada 2.lik ödülüne layık görülmüş bulunmaktayım. maalesef 1. ve 3. sırayı amerikalı'lara kaptırdık. neyse efendim bunu blogumu ihmal etme sebebimi açıklama amaçlı yazdım. asıl bahsetmek istediğim nokta, proje sunumlarının ve organizasyonun yapıldığı çırağan sarayı kısmı.
şöyle söylemek istiyorum ki, orada yaşanan gibi bir dünya yok. dünya oradan çok farklı bir yer. yabancı yarışmacılar da oraya bakarak türkiye'yi tamamen öyle bir yer sanmış olabilirler. şimdi spa olayı mimarlık adına farklı bir uzmanlık ve bir anlamda zenginlere hitap eden bir kavram. bu bir gerçek. durum böyle olunca da bu işle ilgili tüm insanların hepsi adeta zenginlikten parıl parıl parlamaktaydı. nasıl derler? "glamshine" . oradan bakınca her şey güllük gülistanlık gibi, ne ilginç. çok paramız var öyleyse neden oramıza buramıza taş koydurtmuyoruz ki? ah hah hah haa şeklinde şen kahkalar atacaklar gibi her an. yok yok sağlık bu şakaya gelmez. termal çok iyi bir şeydir. hepimiz spa'ya gitmeliyiz.

orada ortam bir anlamda da iş bağlamak, genç insanları kapmak iletişim kurmak da. o yönden çok güzel. herkes kartını veriyor falan.

diğer güzel yanlarından biri ise, amerikalı insanlara kebap, biber dolması,haydari yedirmemiz, şalgam, rakı içirmemizdi. kendilerinin doğru düzgün yemek kültürleri olmadığı için hepsine bayıldılar diyebilirim. hepsine onların ülkesindeyken aç kaldığımdan kahvaltıda yiyecek bir şey bulamadığımdan bahsettim. bizim yemeklerden sonra kesinlikle hak verdiler.

bir sonraki gece ise organizasyon kapsamında reina'ya gittik. adete kül kedisi hikayesi. orası desen çırağan'dan da ayrı bir dünya. mekan çok şık, yerinden zaten bahsetmeye bile gerek yok. fakat bir kısım kullanıcılar var ki.. oy anam. zengin koca bulmaya gelmiş turuncu suratlı kızlar bolca gördüklerim arasındaydı. belki de o heriflerin yüzüne bakmazlar paraları olmasa. ama oranın amacı bir yandan da öyleymiş. alan veren razıysa bana bir şey düşmez. aslında fiyatlar beklediğim gibi uç değildi, arada gelinir ki buraya diyordum ki- içeri girmek normalde baya kasınçmış. ama benim için asıl ilginç noktalarından biri bir gün önce projemi değelendiren jüriyle ertesi gün aynı pistte büyük düşünür serdar ortaç'ın 2notabibesteyim adlı eserinde kopmaktı.

çıkmadan önce cam ayakkabımı orada bir yere bıraktım, bence şimdiden beni aramaya başlamışlardır..


5/14/2010

vites de yarısına varmadan

0

bu sabah, çirkin bir ortaokul çocuğu sesinin avaz avaz şarkılar türküler söylemesi ile uyandım. mikrofon da var tabi, mahalle inlemezdi yoksa. uykumun içinde 19 mayıs kutlaması herhalde diye düşünüyordum fakat lann sonra bir aydım bugün 19 mayıs değil. 19 mayıs olsa bile ilköğretim düzeyince kutlanmaz, lise bayramıdır daha çok; öte yandan "sevdiğim kız bana ağabey deyince" adlı güzide eseri niye söylüyor bu çocuk. yaklaşık 40 dakikadır söylüyor. teslim olmayalım halilim aman kurşun saçalım diyor. ergen erkek sesi çirkin oluyor da ergenlikten bir önceki aşamadaki erkek çocuk sesi de onunla kapışır. üstelik hocaları muhtemelen bayılıyor olmalı ki; tüm töreni çocuğa yaptırttılar.

yeri gelmişken şunu da belirtmek isterim ki, şu halilli türküdeki "bitez de yalısına varmadan halilim ..." kısmını ben; " vites de yarısına varmadan halilim.." anlardım hep. hız kesmeyelim, tam gaz gidelim demek istiyormuş meğerse.

5/12/2010

70 yıldır yemek yemeyen adam

2

yeni idolümü buldum; 70 yıldır yemek yemeyen adam. yemek yemenin keyfini bir kenara koydum a dostlar da çilesini düşünün bir kez. bu akşam ne yiyeceğim sıkıntısını düşünün. sonra onu hallettin diyelim. bulaşığını düşünün. tüm bunlara giden masrafı düşünün. hepsi halloldu bir de boşaltım boyutunu düşünün. kabız olduğunuz günleri düşünün. ya da umumi alanlarda çektiğiniz tuvalet sıkıntınızı düşünün. mimar insanların tuvaletleri binanın neresine koyacağım diye düşünürken yaşadığı sıkıntıları düşünün. benim gibi lise hayatına kadar okulda tuvalete giremeyen bir insandıysanız, o günlerin azabını düşünün. sonra bir de bu amcaya gelin. adam resmen yemek kullanmıyor. dolayısıyla tuvalet de kullanmıyor. ideal yaşam formu. ben bu tip artıları için yemek yemenin hazzından vazgeçebilirim.

5/11/2010

cocuklar duymasin reloaded

3

dünya üzerinde en çok korktuğum şey gerçekleşti. evet, bence hiç abartmıyorum. dünya üzerinde en çok korktuğum şey bu dizinin yeniden hayata geçirilmesi idi. tgrt, atv ve star'da pi sayısının basamakları kadar kere gösterilmiş olması bizi yeterince terbiye etmemişti çünkü. o kadar çok ve saçma saatlerde tekrarlarını verdiler ki bu dizinin benim aklımda canlandırdığı ilk şey, saçma sapan bir saatte uyanılmış bir gecede gala tv'yi açıp da televizyon izlediğini sanmakla aynı şey. havuç'a da önceden aforozumu vermiştim, o yüzden tekrar değinmiyorum.

sevgili yapımcılar. sanki senaryo kavramının dibine vurdunuz, her türlü şeyi denediniz de bir böyle en kıymetli dizilerimizin tekrarı kaldı. illaki de yeniden yapım diyorsanız ; şehnaz tango var mesela ya da şaşıfelek çıkmazı mesela ya da yeditepe istanbul.

2015'te de cennet mahallesi reloaded bekliyorum. hadi bakalım.

yapmaéa!

0

tabi ki baykal skandalına dokunmazsam eksik kalırdım. ama benim asıl dokunmak istediğim bu amca. haberlerde çok kısa bir süreliğine izledim ve aklımdan çıkmıyor ağlak bir şekilde yapmaéa! deyişi. işte bu kadar göz önünde olmanın da böyle sakıncaları var. her erkek aldatır ama, eğer kırca ise baykal isen fantezinlerin de edepli olacak. çökertme pozisyonunu icat etmişsen ya da 70'inde performansın hala iyiyse ben saygı duyarım, ama işte böyle göz önünde hayatlarınızın içine de sıçarsınız aletinizin dikine giderseniz.

bir şeylerin çalınıp önümüze sunulmasına o kadar alışmışım ki artık yadırgamamaya da alışıyorum gibi. iki pazar önce mahallede bir komşu bize bangır bangır tuğba ekinci' den yanma demezler yanan adama'yı dinletince, dilime kulağıma beynime o kadar takıldı ki şarkı bir süre kurtulamadım. üstüne bir de herkesi bunalttım. kliple ilgili çok güzel hatırlatmalar gelmiş sayın durgun'dan.
şimdi bu başarılı ötesi reklamdan saç kesme efektini alıyoruz.
içine de bir tutam, buradan aldığımız parmak şıklatmayı ekliyoruz. biraz nichole scherzinger vari akrobatik hareketler ters asılı kalmalar, madonna kostümleri ve salınımları ile harmanlıyoruz ve sonuç;
bunlarla birlikte bir itirafta bulunmak isterim ki, tuğba ekinci çok güzel bir kadın. ucuz ucuz hülya avşar çakması hareketlerini bir kenara koyarsak tabi. ama salak olduğunu düşünmüyorum. hani daha öncelerde de bahsetmiştim tadında ukalalığı seviyorum diye. işte o şeytan tüyü bu kadında da var.

şimdi burada değinmek istediğim nokta şu ki, bu klibi çeken insanlar çalmış olmanın sorumluluğunu ya da sıkıntısını hiç hissetmiyorlar mı? ya da abi araklamışsın işte lan diyebilecek samimiyette hiç mi arkadaşları yok. nazan öncel'in ise orasına burasına biber asarak sonlandırdığı müzik kariyeri tuğba ekinci ile ortak iş yapma boyutlarına kadar ulaşmış. adeta "down olmuş" diyebiliriz. nazan öncel, ne güzel ablamızdı halbuki. ama bence şöyle de bir şey var ki, bir zamana kadar bir şeyler yaratmaya çalışan insanların, bundan istedikleri kadar karşılık alamamaları durumunda işin kolayına kaçmaları çok da suçlanabilir mi, tartışılır. çünkü o kadar uğraşıp da diğer tarafta demet akalın' ın parayı götürdüğünü görünce insan, "sikerler" tavrına bürünür çok kolay. öte yandan da nazan öncel, çizgisini koruduğu zamanlarda hak ettiği değeri her zaman görmüş bir insandı bana kalırsa. ama işte para, herkesin sinirlerine iyi geliyor.

geçende de buna benzer bir şeyi demet akalın'dan duydum. o kadar uğraşıp oturup klip çekmişler, klip arak çıkmış sonra çok morali bozulmuş. ne kadar uğraşmış oladır ki, düşünmeden edemedim. yine kitsch bir şeyler yapmıştı eminim ki. uyumsuz ötesi pop renkler, rüküşlüğün farklılıkla karıştırıldığı tatta bir şeydi mutlaka. en fazla bir kaç kez makyaj yapılmıştır birkaç da kostüm değiştirmiştir. buradaki asıl husus, bu kadının aynı müziğin üstüne yazılmış aynı temada ama farklı sözlerde şarkılarla yıllardır popun zirvesinde olmasıdır. bu benim görüşüm mü onu ben bilemem. demet ya çok iyi diyebilecek cesarette olabilirsem ne mutlu. ama ki zaten öyle değildir. hep bir avamlık üstünde. melis birkan boyutlarına ulaşmıyor ama. onunki başka bir avamlık. böyle dangul dungul konuşan, maçovari kadın tripleri bana uzak, allaha yakın olsun zaten.

yapmaéayın böyle şeyler arkadaşım!

5/10/2010

hoov oğlum hoov

1


merhaba bilööğgh. günlerdir insan hayatına uzak bir tempoda yaşıyorum. pek çok sevdiğim bloguma iki satır bir şey yazamıyorum. bir süre daha böyle olabilir. o yüzden şimdilik bu müthiş ötesi at şakasını paylaşayım dedim. ölmedim yaşıyorum ha. at hayatı yaşıyorum. evet.
hoov oğlum hoov!

5/04/2010

kendisiyle barışık şişman

3

özlem tekin demiş ki; "üstüm deniz seki, altım sibel can. yıllarca zayıf kalacağım diye boşuna kasmışım ne gereksizmiş falan" demiş. anam. talihsiz açıklama gördüm de bu kadar talihsizi pek sık olmuyor. şimdi bu açıklama bana yıllar önce "geçen albümde altları açmıştık bu albümde de üstleri açtık" diyen ebru yaşar'ı anımsattı. bu gereksiz demeci bir şekilde duymuş olmama mı yanayım yoksa bunca yıl hala aklımda olmasına mı yanayım derken tam olarak asıl yanmam gereken nokta aklıma geldi. özlem tekin gibi değerli bir sanatçının bir demecinin bana ebru yaşar'ı hatırlatması sanırım olayın en çılgın ve üzücü yanı. şimdi şöyle bir şey var ki, herkes zayıf olmak ister bu konuda önce bir anlaşalım. ama yemek yemek de dünyanın en güzel şeylerinden biri olduğu için burada dünyanın belki de en tatsız paradoksu oluşur. kimisi bu konuda şanslıdır. yer yer kilo almaz. misal ben lise de dahil olmak üzereki zaman diliminde çok yemese de zayıf olamayan, su içse yarayan insandım ama, karma sağolsun ondan sonraki süreçte diğer dilime dahil oldum ve yese de kilo almayan insana dönüştüm. bunun pek de formülü olduğunu söyleyemem de, bünye en önemlisi tabi. misal ev arkadaşım. elinden gelse 98 öğün yemek yer, gece yatmadan önce yemek yemeyi asla ihmal etmez ama gel gör ki zayıflığından mutsuz. ama benimkinin sırrı kesinlikle düzensiz uyku ve okulun sağlamış olduğu düzenli stres. ailedeki herkese de uykusuzluğu öneriyorum zayıflamak için.

şimdi herkes zayıf olmak ister tezime dönmek istiyorum. evet bu bir aksiyom gibi bir şey. ispatını yapamam, direkt kabul gerektiriyor. o yüzden işte efendim benim zayıf olmak gibi bir kaygım yok falan. bundan beyhude arkadaşım. adım gibi eminim en küçük beden t-shirt'i alsan mutlu olacağını. ipin ucu kaçtıktan sonra işte ne gereksizmiş zayıf kalmaya çalışmak falan gibi cümleler hep züğürt tesellisi. bir de kendisiyle barışık şişman kadın var ki, mesela ışın karaca, bence en ama en kötüsü.

ben kadın olsam, gerekirse ölüm orucuna girer gerekirse yalnızca sası sası şeyler yer verirdim o kiloları.
dip not: özlem tekin'i oldukça seviyorum. ebru yaşar tadında açıklamalar yapmasın istiyorum.

5/02/2010

.

0


dexter, cenaze töreninde. ironi diye buna denir.
bir yandan da adeta david fisher olduğu günlere göz kırpıyor.

bence ideal dizi süresi 40 dakika. 20 dakikalıklar da çerez gibi iyi gider. ama 55 dakika falan olursa anca six feet under olması lazım ki izletsin.

ideal film süresi de 1 saat 40 dakika. 1 saat 20 dakika olup da baya güzel olanlar canımı yesin. bir de 2 saat 40 dakika olup hiçbir şey anlatamayanlar var ki onlar evine gitsin.