7/22/2010

türkçe sözlü müziğe ne oldu



çok dertliyim. sevdiğim türk sanatçılar bir bir saçmalamaya başladılar. aslında bu konuda uzun süredir dertliyim. tek dertli ben miyim acaba. şimdi, öncelikli sıkıntım türkçe sözlü rock müzik konusunda. aslında bu konu şebnem ferah'ın son klibi eski'yi izlememle patlak verdi. uzun süredir herkesin karşısında duruyor, gençliğimin şebo'sunu savunuyordum gergin vaziyette. ama artık benim de sabrım bitti. üzgün, hüzünlü, ihanete uğramış bir kadın izlemekten çok sıkıldım. ya da hayattaki tek problemi aşk acısı olan bir kadından.

bu konunun özüne inersem, tüm suçlunun kelimeler yetse albümü özellikle de mayın tarlası şarkısı olduğunu düşünüyorum. keşke o mayın tarlası hiç yapılmamış olsaydı. bu albümden önce izmir fuarında izlediğim konserdeki seyirci kitlesiyle şu an şebnem ferah konserine gelen kitle arasında çok büyük fark var. bu konuda suçlu olan birisi var mıdır bu bir hata mıdır bilinmez. belki de anca ergenlik sancısı içindeyken iyiydi her şey.

şimdi arkadaşım. çok kıymetli şebnem ne diyor, şapkadan tavşan çıkarmamı beklemesin kimse diyor. şimdi bu tavşanın sınırı nedir, kaç albüm beklemek gerekir. kaç tane daha aynı albümden dinlememiz gerekir. son albümü ele alalım örneğin, daha öncesinde yine övgü bildiren bir şeyler yazmıştım ama sonrasında fikrim tamamen değişti. maksimum 3 hafta dinleyebildim. sonra açıp da bir şarkısını dinlemedim albümün. çünkü zaten bunun çok daha iyisini bir önceki albümde dinlemiştim. bir insanın tutmuş bir şeyi devam ettirme isteğini anlayabiliyorum ama, istikrar ile tekrar arasındaki ince çizgiyi kaçırmamak lazım. bunun sebebi defalarca aynı arkadaş grubu ile iş yapmak sanırım. şimdi şebnem ne yapsa mutlu olursun desen mesela, onu da bildiğimden emin değilim. e o da şapkadan tavşan çıkaramam diyorsa bana da bir şey kalmıyor, yalnızca hüzünlü aşk şarkılarıyla dolu anca 3 albüm limitim varmış. okyanus olsa mesela, nerde törpülendin böyle? diyebilmiş, konserlerde kıllı kıllı adamlara "erkeğim sen gül dedirtmiş" bir kadınsın sen. kendine gel rica ediyorum.
rock müziğe sonra dönmek üzere, candan erçetin' e atlıyorum. ne yaparsa peşinden gideceğim ablamızdın sen. ama kırık kalpler durağında inecek var deme bana. yüzünde hep aynı sağa çeken, kırgın ama olgun ifade. sandalyeye oturuşun bile kendini tekrara başladı. bir insana sıkıntının daha çok yazdırmasını, daha çok söyletmesini anlayabiliyorum ama hayat hep hüzün mü? bu sınırı iyi bilmek lazım bence.

mor ve ötesi'ne geleceğim şimdi de. arkadaşım anladık sisteme çok karşı bir grupsunuz. şimdi gelip de size sistem eleştirisi yapıyorlar ama gucci' den giyinmeyi de biliyorlar zengin piçleri demeyeceğim. sizden sıkıldığım kadar, size bu yorumu yapanlardan da sıkıldım. lakin; şöyle bir husus var ki siz de garantiye aldığınız; tutmuş bir tonu kullanıyorsunuz 2 albümdür. üstelik sistem eleştirisi yapıyorum diye kör gözüme parmak şeklindeki duruşunuz çok sikimsonik geliyor bana af edersiniz. arkadaşım, bana güzel tonlar bulmadığınız sunmadığınız sürece istediğiniz kadar asi olun dünyayı değiştirecek sözler yazın olmuyor. dinlemek gelmiyor içimden. hele o son çıkış parçası, dinlediğim en çirkin- melodisiz şarkılardan biri. yemin ediyorum, şirket mirket anlamam bile bundan daha iyiydi. aynı yüksek davullar ve melodisiz gitar sesleri yalnızca başımı ağrıtıyor. beyaz, beyaz dibine kadar beyaz vardı mesela..

bir de emre aydın faciası var ki. onu sevecek gibi bile olamadım. kağıttan evler. ay sokayım senin melankoline.

kargo da dağıldı, maskott olarak geldi karşımıza. dostum bu yaptığınız müziğe orijinal diyebilmemiz için, muse'dan önce yapmış olmanız gerekirdi. nadas'ın klibine orijinal diyebilmemiz için de radiohead' in there there'i çekmemiş olması gerekirdi.

geliyorum bedük'e. kendisi her ne kadar türkçe sözlü müzik yapmıyor olsa da, bu kategoride onu da eleştirmeden geçmek olmaz. bedük sen bari yapma bunu. bu go albümünü sana hiç yakıştıramıyorum. sen de kolaya kaçmış ve tekrarı seçmişsin. tamam dance revolution iyiydi hoştu. bir kez iyi geldi. ama onun üstüne getirip de bu albümü sunarsan bana, yemem. birbirinin aynısı şarkılar, yine/ çoğunlukla melodi yoksunu şarkılar. aynı auto tune numaraları. shake that thing' in başı zaten arak, diğerlerinde de bariz alıntılar var. let me go, electric girl, shake that thing under bright with lights dışındaki tüm şarkılar vasat altı. potansiyel insanlar, bu açmaza girdi mi üzülüyorum.

şu an sanırım, müziğine en inandığım insan hayko cepkin. bunu çok insana söylememiştim şimdiye kadar biraz çekiniyordum ama seviyorum ben bu adamı. deniyor en azından. sandık, neredeyse arabesk diyebileceğim tarzda bir albüm. ama iyi yaptığın zaman, üstüne bir şeyler koyduğun zaman arabesk de dinleniyor, brutal vokal de. balık olsaydım gelsin, hepinize.

bu ülkedeki müzik tabi ki bundan ibaret değil, ama şimdilik en dertli olduğum güruh bunlar.


1 confession:

Adsız | 24 Temmuz 2010 01:36

Sertab Erener de hayal kırıklığı,
Özlem Tekin felaket.
Pamela ve Aslı da vasat.
Kim kaldı geriye ki????