2/12/2010

eklemlerden çocukluğa


eklemleri aşırı esnek olan insanları kıskanıyorum biraz. zira benimkiler aşırı derecede katı. baş parmağını bileğinin üst kısmına değecek şekilde ters döndürebilen insanlar var. benimki katiyen 20 dereceden daha fazla kıvrılamıyor. tüm parmaklarını diğer elini kullanmadan son kıvrımından kıvırabilen insanlar ise bu işin son noktası. parmağın alt iki parçası bir bütün halde dimdik, en üst boğum ise kıvrık. pençe gibi bir manzara. hiçbir yerim kırılmamış olan benim, çocukken köprücük kemiğim çatlamıştı. onun tedavi yöntemi ise bambaşka bir tat. tüm omzu alçılayamayacakları için omzunu havada tutabilecek şekilde koltuk altlarından sertçe bir sargıyla bağlıyorlar. kabadayı gibi geziyorsun ortalıkta.

çocukken, oyun bahçesinde moda bir oyun vardı. normalde dünyanın en garantici insanlarından biri olan ben bile, ne olduysa artık arkadaşların arasına girme gazıyla sanırım, dahil olmuştum. salıncakta sallanırken, ulaşabileceğin en yüksek noktaya geldiğin anda kendini salıncaktan bırakıyorsun ve eğik atış şeklinde uçuyorsun. bir gün yapmıştım ve o günden sonra oyun bahçesinde daha çok kabul görmüştüm; ama o uçuş aklımı uçurmuştu çok net hatırlıyorum. bir de çevreye o korkuyu hissettirmeme çabası yok mu. 10 metre menzilli eğik atış yaptırılmış bir cisim gibi uçuyorsun, ama düştüğün anda çevrene gülücükler. nasıl korkunç bir kabul görme dünyasıymış yarab.

-bir başka hoca klişesi olarak, " tüm yaptıklarınız size yol,su ve elektrik olarak dönecektir". bu ne be? duyduğum anda ortamın sevimsizlik kat sayısı tavan yapmış gibi hissediyorum.

-ülker reklamında, vapurda karşısındaki akranı olan çocuğun uzattığı gofreti hunharca eliyle bölen çocuk yok mu hani? işte o yaşlarda olsak, ben o çocuğa katiyen gofretimi uzatmazdım. kaza bela böyle insani duygularımın kabarması ile uzatmış olsam bile o şekilde kopardıktan sonra onun adına utanırdım diyeyim. nitekim her şeyim çocukluğumdan beri pek kıymetlidir. özellikle şeytanlarımın almadığı insanlara karşı. sevmediğim bir komşu çocuğu vardı ilkokul 1 zamanı. bize geldiklerinde oyuncuklarımla oynamak isteyecek diye aklım çıkardı. işin kötü yanı, annem bile benim gazabımdan çekiniyordu ki bir gün babamla dışardayken yaptığım yapbozu, darmadağın edince o çocuk oturmuş yapmış o yapbozu. bir de sevdiği bir arkadaşının oğluydu. ne desin kadıncağız. ben de ne pis çocukmuşum be.

-makarnayla o kadar yakışan ketçap mayonez, pilava gelince asla o etkiyi vermiyor ya kainatın gizemleri işte. halbuki vermesi lazım. ha makarna, ha pilav.

-bu dönem yine aynı hocamdan, türkçe dersinin ikinci kısmını almaktayım. ilk derste hoca, geçen dönemin final kağıtlarından bir kaç yazı seçmiş sınıfta okumak için değişik diye. içlerinden biri de benim yazımdı, oldukça mutlu olduğum bir anda sevgili blog. öyle işte.

2 confession:

Betül Ç. | 13 Şubat 2010 22:32

o seçtiği içten yazılan yazılardan hangisi senin diye baya dikkatli dinlemiştim biliyo musun.
sanlıncaktan uçmak olayını anlatışın! bence her çocuk biraz hezarfendir.

Cansu | 14 Şubat 2010 02:15

ama ellerin güzel.