2/27/2010
67
zaman:
2/27/2010 03:36:00 ÖS
0

1967 yılında yani aynı anda Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band ve The Piper At The Gates Of Dawn albümlerinin beraber çıktığı yılda genç olsam, şimdiki yaşımda olsam mesela, ne hissederdim acaba; oldukça merak ediyorum. ne şanslı yılmışsın 1967.
999.999.999.999 in 1
zaman:
2/27/2010 02:42:00 ÖÖ
0

2/26/2010
zaman:
2/26/2010 10:50:00 ÖS
0

twitter' ımı kapadım. blogum var benim mis gibi. twitter da neymiş. neyi nereye yazacığımı şaşırıyordum zaten. nasıl olsa burda da kendi kendime takılıyorum. ne olacakmış allah allah.
cuma akşam evde oturmaktan ciddi anlamda tiksiniyorum. öyle böyle değil.
cuma akşam evde oturmaktan ciddi anlamda tiksiniyorum. öyle böyle değil.
Etiketler:
N
ups
zaman:
2/26/2010 12:12:00 ÖÖ
3

"Esra ceyda kardeşleri yatağa atmışlar hemde videolarını falanda çekmişler tıkla www.esraceyda.info"
uzun zamandır konuşmadığım bir arkadaşımdan gelen messenger iletisi. başta ciddi ciddi okudum, sonuna doğru oldukça şaşırdım. virüsçüler artık kendilerini aşmışlar.
uzun zamandır konuşmadığım bir arkadaşımdan gelen messenger iletisi. başta ciddi ciddi okudum, sonuna doğru oldukça şaşırdım. virüsçüler artık kendilerini aşmışlar.
.
zaman:
2/26/2010 12:04:00 ÖÖ
0

bir babadan duyulabilecek en sevgi dolu cümlelerden biri; "al oğlum, lop et"
2/25/2010
klişe'nin yakın tarihçesi
zaman:
2/25/2010 04:20:00 ÖS
0


biz ademoğulları, gün geçmiyor ki yeni bir şeyler öğrenelim. çok karanlık dönemler, sonrasında aydınlanmalar; süslenmemiş bir şeylerin kullanılamadığı zamanlardan sonra süslemenin cinayet olarak görüldüğü dönemler; sıkıştıkça tarihe dönmeler, aynen kullanıp adına historisizm biraz değiştirip kullanarak adına postmodernizm denilen cici gösterişler yaşamışız. bu süreç insanın varoluşundan itibaren yaşadığı bir süreç olduğu kadar, her bir insanın kendi bünyesinde tekrarlıdığı bir dönem oluyor aynı zamanda. aynı insanın geçirmiş olduğu evrimi, bir embriyonun bebek olana kadar anne karnında aynen yaşaması gibi. tabi ki bu bahsettiğim süreç yani evrilme, farkındalık ve tekrarlar süreci biraz bir şeylere ilgi duyan, bakan, gözleyen, merak eden, düşünen ve bu huyları yüzünden mutsuz olmaya mahkum edilmiş insanlar için geçerlidir. yoksa bir gaffur emminin hayat döngüsünün buna benzediğine pek ihtimal vermiyor aklım. neyse efendim, farkındalık kavramına takmış insanların hayatlarında en çok taktıkları şeylerden biri klişedir. bundan önceki girizgahın amacı klişenin tarihçesinden bahsetmeden önceki ısınma turu olmasıdır. klişenin hayatta var olduğu süreci yüksek müsadenizle 3' e ayırıyorum.
1) pre-klişe dönemi
insan bu süreçte pragmatik uykusundan henüz uyanmamıştı. olabildiğince gücüyle kendinden bir sonraki döneme ortam hazırlıyordu. kendi üzerinden ekmek yiyecek olan bir sürü insan olacağının bilincinde değildi. aslında yaşadığı şeyler belki de gayet normal şeylerdi. yalnızca, sonrası dönemde insan çok sıkılacaktı ve gerçekten yapacak bir şey bulamadığı için geçmişe sarmayı tercih edecekti. bizimkiler' i ya da mahallenin muhtarları' nı izlerken keyfini olabildiğince alıyordu. ya da geri zekalı herhangi çocuktan biri olduğu için koridorda ayaklarını duvara gergin olacak şekilde dayaya dayaya yukarı doğru tırmanıyordu. imkanlar kısıtlıydı atari bir devrimken, play station bir hayaldi. türk pop o zaman da boktana yakındı, çok nadir sanatçı çıkarabilen bir ülkeydik belki de buna mahkum edilmiştik. annelerimiz, öğle uykusuna yatırmak istiyordu bizse istemiyorduk. her türlü ortam hazırdı. bu şartlar altındaki kuşağın patlama yapma süreci yakındı, ufukta görünüyordu..
2) klişe/tespit dönemi
teknoloji biraz gelişti diye insanın geçmişe gülerek baktığı bir sürece gelindi. ekşisözlük altın çağını yaşıyordu ki ersin karabulut ve umut sarıkaya tespit olayında geldikleri nokta ile pre-klişe döneminin sona erdiğini ve artık tespit döneminin başladığını tüm ülkeye duyuruyorlar idi. diskmanlar yerini ipod'a bırakıyordu. o 80'ler 90'lar neydi öyle furyasını çıkarmak için zaman tam zaman idi. kotun içine kazakları sokan ebeveynlerin dönemi ile dalga geçerken ilerde kendi way farer' ları ile dalga geçileceğinden bihaber bir nesil ortalıkta cirit atıyordu. sandık içi' nde ya da benim de söyleyeceklerim var başlıklı yazılarda herkes adeta kendini buluyordu, nasıl akıl etmiş abi ya en popüler merak sorusu olmuştu. bizimkiler izlenirdi ya denildi, abi temel vardı çaydanlık vardı böyle şarkılarla sosyal sorunlara parmak basılırdı diye zamanında bayılınan şeylere namkörce diller çıkarıldı. sosyal ağlarda, ayaklarını duvara dayayarak tırmanan çocuk gruplarına katıldı zamanın ayakla duvarlara tırmananları. atari diye bir şey vardı, kaset çalışmazsa çıkarır üflerdik tozu çıksın diye abi ne günlerdi cümleleri yankılandı. o zaman öğle uykusuna duyulan nefret anlamsız bulunurken şimdi izin verseler de uyusak denir olunmuştu. bu tip şeylerden ekmek yiyen böyle bloglarla dolmuştu ortalık, sanal doku yöreleri dolup dolup taşıyordu..
3) post-klişe dönemi
tüm bu koşullar altında bugünlere geldik sevgili okur. artık zaman tespit yapan adamı tespit yapma dönemi. herhangi bir klişe olayla karşı karşıyasınız ve siz o klişenin gayet net bir şekilde farkındasınız ama hemen davranmıyor adeta sinsi gibi yerinizde bekliyorsunuz. sonrasında o klişeyi tespit ederek ekmeğini yiyen insanları acımasızca yerden yere çalıyorsunuz. böylelikle 'farkında' ama umursamayan insan olmuş oluyorsunuz. arada bir de herkes e.karabulut, u. sarıkaya oldu ya serpiştirirseniz tam olmuş oluyor. döneminizden geri kalmıyorsunuz.
tüm döngüleri göz önünde bulundurduğum kadarıyla bundan sonra olmasını beklediğim süreç ne0-klişe dönemi. bakalım yaşayıp, göreceğiz..
Etiketler:
kritik
six feet under
zaman:
2/25/2010 01:03:00 ÖÖ
1


Etiketler:
N
2/22/2010
o da insan
zaman:
2/22/2010 10:52:00 ÖS
2


açıklayıcı: taraftarının baskısı ile yerini bir başka takım arkadaşına bıraktığı için, nasıl da ağlıyor için için.
teyzece: çok yükleniyorlar bu çocuğa, çok üzülüyorum ( herhangi bir teyze, n.d ).
galatasaraylıca: ağla lan, pis fenerli! hahahahah
undo
zaman:
2/22/2010 09:09:00 ÖS
1

-crazy yazacağım zaman sürekli crayz miydi diye ikileme düşüyorum. direk türkçe okur gibi y' yi öne almaya çalışan bir beynim var. sonra beynim ne yapmak isterse onun tersiydi diye doğrusunu yazıyorum.
-allahım, sen bizi tek başımıza yorgan kılıfı geçirmekle terbiye etme yarabbel alemin. amin.
-facebook'u türkçe kullanmaya başladım. aslında türkçe' ye geçişin ilk dalgasında ben de geçmiştim ama, ta ki ali' yi dürt tabirini görene kadar. anında dönmüştüm ingilizce'ye. neyse geçende yine türkçe sevgim kabardı, dedim varsın öyle olsun ben yine döneyim türkçe' ye. ben türkçe' yi çok seviyorum. dolup dolup taşıyorum. ama, şimdi de unlike' ın çevirisine takmış durumdayım. beğenmekten vazgeç. hiç olmamış gibi geliyor. olduramıyorum. ama olsun alışabilirim.
-ingilizce' de en sevdiğim kelimelerden birisi undo . o küçücük haliyle resmen içi dolu turşucuk. undo. gurban olduğum.
-bir de tadao ando var ki sormayın gitsin.
-allahım, sen bizi tek başımıza yorgan kılıfı geçirmekle terbiye etme yarabbel alemin. amin.
-facebook'u türkçe kullanmaya başladım. aslında türkçe' ye geçişin ilk dalgasında ben de geçmiştim ama, ta ki ali' yi dürt tabirini görene kadar. anında dönmüştüm ingilizce'ye. neyse geçende yine türkçe sevgim kabardı, dedim varsın öyle olsun ben yine döneyim türkçe' ye. ben türkçe' yi çok seviyorum. dolup dolup taşıyorum. ama, şimdi de unlike' ın çevirisine takmış durumdayım. beğenmekten vazgeç. hiç olmamış gibi geliyor. olduramıyorum. ama olsun alışabilirim.
-ingilizce' de en sevdiğim kelimelerden birisi undo . o küçücük haliyle resmen içi dolu turşucuk. undo. gurban olduğum.
-bir de tadao ando var ki sormayın gitsin.
Etiketler:
potpori
çığır
zaman:
2/22/2010 08:47:00 ÖS
0


*gary numan - cars
bir de rock müzik sevenler için feac factory ile yaptıkları cover mevcut.
Etiketler:
müzik
2/21/2010
irite olunmuş
zaman:
2/21/2010 11:04:00 ÖS
2

*görsel; milliyet.com.tr
Etiketler:
bi git
bal
zaman:
2/21/2010 08:54:00 ÖS
0


*hayır; altın ayı, bal sever demek yok. büyük yasak hem de.
Etiketler:
film
2/19/2010
.
zaman:
2/19/2010 10:38:00 ÖS
3


Etiketler:
N
2/18/2010
nazımoğlan
zaman:
2/18/2010 01:35:00 ÖÖ
3

118'in yeni numarası neydi 1sen?
hebenin hamıydı birsen
peki senin adın niye birsen
peki benim ses tonum? 1sen
bu kadar gıcık olmak zorunda mıydı birsen
hiç bilemiyorum ki 1sen..
sexenmiş birsen!
çağrışımı hissettin mi peki birsen?
kör göze parmak sokar gibi aynen
illa akıllarda bu şekilde mi yer etmeliydik birsen?
bilmem ki hele bir bilsem..
hebenin hamıydı birsen
peki senin adın niye birsen
peki benim ses tonum? 1sen
bu kadar gıcık olmak zorunda mıydı birsen
hiç bilemiyorum ki 1sen..
sexenmiş birsen!
çağrışımı hissettin mi peki birsen?
kör göze parmak sokar gibi aynen
illa akıllarda bu şekilde mi yer etmeliydik birsen?
bilmem ki hele bir bilsem..
2/17/2010
Elephant / Fil
zaman:
2/17/2010 08:43:00 ÖS
1


sık sık lise katliamları görülen ülkede, katliamı böyle bir açıdan yansıtan gus van sant çok başka bir kafada, olmak istediğim bir kafada.
Etiketler:
film
2/15/2010
electric girl
zaman:
2/15/2010 11:40:00 ÖS
2

Bedük - "Electric Girl"
bu orijinallikte fikirler barındıran bir klip hazırlıyorsun ( duvar zemininde hareket eden yüz, elektrikli kızın avatar saçlarıyla beynini kontrol etmesi, tabakta gelen eski tip bedük gözlüğü, tavşan kanı vurgusu, şarkıyı söyleyen kuzu) , bari renk tonlarını da bad romance klibinden seçme de; bu güzellikteki iş mükemmele dönüşebilsin. yine de çok başarılı olmuş, gözlerinden öperim.
Etiketler:
müzik
.
zaman:
2/15/2010 11:36:00 ÖS
0


kusura bakmayın da, mirkelam' ın kargo' nun solisti olması; at sikine konan kelebekten farksız görünüyor gözüme.
Etiketler:
bi git
yapılacaklar listesi
zaman:
2/15/2010 10:00:00 ÖS
0


2/13/2010
fessbuk
zaman:
2/13/2010 12:55:00 ÖÖ
1

ey facebook gençliği, yeni feysbuk iğrenç öyk ıyk mıyk tiksinç kusmunç çok nerd alışmıştık zırt pırt gibi söylemlerden vazgeçin artık. eskisini özlemekten de vazgeçin. nasıl olsa buna da alışacaksınız, daha önceki isyanlardaki gibi. değişim güzeldir, monotonluktan kurtarır hem. bence gayet de güzel olmuş ayrıca!
2/12/2010
eklemlerden çocukluğa
zaman:
2/12/2010 09:55:00 ÖS
2


çocukken, oyun bahçesinde moda bir oyun vardı. normalde dünyanın en garantici insanlarından biri olan ben bile, ne olduysa artık arkadaşların arasına girme gazıyla sanırım, dahil olmuştum. salıncakta sallanırken, ulaşabileceğin en yüksek noktaya geldiğin anda kendini salıncaktan bırakıyorsun ve eğik atış şeklinde uçuyorsun. bir gün yapmıştım ve o günden sonra oyun bahçesinde daha çok kabul görmüştüm; ama o uçuş aklımı uçurmuştu çok net hatırlıyorum. bir de çevreye o korkuyu hissettirmeme çabası yok mu. 10 metre menzilli eğik atış yaptırılmış bir cisim gibi uçuyorsun, ama düştüğün anda çevrene gülücükler. nasıl korkunç bir kabul görme dünyasıymış yarab.
-bir başka hoca klişesi olarak, " tüm yaptıklarınız size yol,su ve elektrik olarak dönecektir". bu ne be? duyduğum anda ortamın sevimsizlik kat sayısı tavan yapmış gibi hissediyorum.
-ülker reklamında, vapurda karşısındaki akranı olan çocuğun uzattığı gofreti hunharca eliyle bölen çocuk yok mu hani? işte o yaşlarda olsak, ben o çocuğa katiyen gofretimi uzatmazdım. kaza bela böyle insani duygularımın kabarması ile uzatmış olsam bile o şekilde kopardıktan sonra onun adına utanırdım diyeyim. nitekim her şeyim çocukluğumdan beri pek kıymetlidir. özellikle şeytanlarımın almadığı insanlara karşı. sevmediğim bir komşu çocuğu vardı ilkokul 1 zamanı. bize geldiklerinde oyuncuklarımla oynamak isteyecek diye aklım çıkardı. işin kötü yanı, annem bile benim gazabımdan çekiniyordu ki bir gün babamla dışardayken yaptığım yapbozu, darmadağın edince o çocuk oturmuş yapmış o yapbozu. bir de sevdiği bir arkadaşının oğluydu. ne desin kadıncağız. ben de ne pis çocukmuşum be.
-makarnayla o kadar yakışan ketçap mayonez, pilava gelince asla o etkiyi vermiyor ya kainatın gizemleri işte. halbuki vermesi lazım. ha makarna, ha pilav.
-bu dönem yine aynı hocamdan, türkçe dersinin ikinci kısmını almaktayım. ilk derste hoca, geçen dönemin final kağıtlarından bir kaç yazı seçmiş sınıfta okumak için değişik diye. içlerinden biri de benim yazımdı, oldukça mutlu olduğum bir anda sevgili blog. öyle işte.
2/10/2010
serhat moby
zaman:
2/10/2010 05:53:00 ÖS
0


Etiketler:
7fark
2/09/2010
Architecture, cities and cinema
zaman:
2/09/2010 10:33:00 ÖS
3


Etiketler:
N
2/08/2010
aforoz '7: metin ve civcivler
zaman:
2/08/2010 10:21:00 ÖS
2


metin'i bir kenara koydum şimdi de; civcivken o kadar sevimli olan olan o hayvanlar ergenlikleri diye adlandırılabilecek dönem olan piliçlik evresinden itibaren nasıl o kadar sevimsiz hayvanlara dönüşebilirler anlamak zor.
Etiketler:
bi git
the dude lebowski
zaman:
2/08/2010 07:32:00 ÖS
1

Wachowski Brother's Bound/ Tuhaf İlişkiler
zaman:
2/08/2010 12:41:00 ÖÖ
0


Etiketler:
film
çay
zaman:
2/08/2010 12:06:00 ÖÖ
0

-bugün haberlerde gülümseyen köpek vardı ya. töbe bismillah. baya gülümsüyor hayvan. böyle naif bir gülümseme bir de. abartılı değil. hafifçe. seni mutlu etmek ister gibi. bazen karşımızdakini dinlemiyorken, dinliyormuşuz duygusu oluşsun diye gülümsediğimiz gibi.
-makarena dansı diye bir şeyi atlattık biz dünyaca ya. 2012 vız gelir tırıs gider.
-bazen, çok isteyerek içtiğim halde çay böyle ağzımı bir ekşitiyor böyle saçma kekrek bir tat kalıyor ya işte o an çok üzülüyorum. bir de çayın yardımcı eylemi ( phrasal verb) nedir allah aşkına. çay koymak diyorum ben, yadırgıyor insanlar. çay dökmek diyen var. onun zihnimde oluşturduğu görüntü böyle çayı al yere dök öyle bir şey. bir de çayı katmak var. bizim orda katmak da kullanıyor gibi. o da böyle daha katı bir şeyin ilavesi gibi. bilemiyorum. çay koymak iyi be.
-insan oğlu ne güzel şeyler icat etmiş. of be arkadaşım. çaycı diye bir şey icat etmiş misal. bence tam mimarlar için etmiş. çok güzel etmiş. aklını yidiğim.
-makarena dansı diye bir şeyi atlattık biz dünyaca ya. 2012 vız gelir tırıs gider.
-bazen, çok isteyerek içtiğim halde çay böyle ağzımı bir ekşitiyor böyle saçma kekrek bir tat kalıyor ya işte o an çok üzülüyorum. bir de çayın yardımcı eylemi ( phrasal verb) nedir allah aşkına. çay koymak diyorum ben, yadırgıyor insanlar. çay dökmek diyen var. onun zihnimde oluşturduğu görüntü böyle çayı al yere dök öyle bir şey. bir de çayı katmak var. bizim orda katmak da kullanıyor gibi. o da böyle daha katı bir şeyin ilavesi gibi. bilemiyorum. çay koymak iyi be.
-insan oğlu ne güzel şeyler icat etmiş. of be arkadaşım. çaycı diye bir şey icat etmiş misal. bence tam mimarlar için etmiş. çok güzel etmiş. aklını yidiğim.
Etiketler:
potpori
2/07/2010
potpori döndü
zaman:
2/07/2010 08:05:00 ÖS
1

-metro ile ilgili bir sürü düşünce içerisindeyim. bir çoğu da saçma olabilir. öncelikle metroda ayakta gidenler, oturanlardan önce inmelidir gibi tuhaf bir adalet anlayışım olması bazen gereksiz yere insanlara atar yapmama sebep oluyor. ama ben oturunca öyle yapmıyorum, gerçekten de ayaktakilere inme önceliği sunuyor gibi oluyorum. fakat bazen tabi ki ben de her insan gibi canavarlaşabildiğim için "ne öncelik tanıcam beeöö, oturduysam oturdum baane" iç sesi ile birlikte hoop atlayıveriyorum herkesin önüne. yaparım yaparım bu ülkenin düzenini ben mi koruyacağım. ( düz adam) böyle bir denge de olmayıversin efendim, sanki her şey tıkırında işlemekte de.. sonrasında da bence metro hala 4.levent-taksim arası işleyen metrodur. bu konuda yeniliğe açık olamayışım beni çok şaşırtıyor. katiyen uzantı olan kısımlara ısınamıyorum. bunda daha önce de değinmiş olduğum gibi ( eteklerini toplayıp diğer tarafa geçen metro), araç değiştirme hususunun etkisi olabilir, bilemem. bir de o altta kırmızı, üstte kırık diş rengi gibi olan metro iç düzenine aşırı alışmış bilinç altım da olabilir. bej tonlarını seviyor olmama rağmen, yeni kısımlar bana daha uzak geliyor. evet. 4.levent- taksim arası daha bizden. diğer kısımlar biraz daha jakoben, biraz daha burnu büyük. halbuki ben tadında burnu büyüklüğü de severim. insan azıcık kendinin farkında olacak. hafif ukelalık iyidir. mesela hülya avşar ukelalığı. fazlası zarar. ama sen metrosun, bana burnu büyüklük yapamazsın. ama koltukların rengi mavi mavi güzel şimdi allah için. ona bir şey diyemem. bir de şişhane tarafının istiklal çıkışı yok mu?! resmen çıkamayalım diye dolandırmışlar gibi. ben o kadar süre onun içinde kalırsam, içini ne kadar süslerseniz süsleyin sevmem o süsü. itü' ye arılar koyup sempatiklikler yapmaya çalışsanız bile sevmem. bitti.
-axess kartın casper bilgisayar hediye ettiği reklam yok mu.. her seferinde için için eleştiresim geliyor. o elif mutlu( karlı da olabilir bunun için beni mi kıracaksın) adlı kızın öss sonucunun böyle harf harf açılması, sonuçta sadece elif mutlu - tıp fakültesi yazması.. allahım reklamcılar ülkenizden bu kadar mı habersizsiniz. her yıl öss diye kızıl kıyamet kopuyor. ne olur orayı gerçekçi yapıverseniz. tıp fakültesi. hağ hağ. böyle türkiye sınırları içindeki tüm tıp fakülteleri onun. hepsi kucak açtı elif karlı geelll geelll gel! hele hediye olarak gelen casper' ın yalnızca dizüstü bilgisayardan ibaret olması, üstünde bir kurdelayla bir de.. tüm laptoplarımızı öyle aldık hepimiz zaten değil mi. kablosudur, klavuzudur asla olmadı. hele bilgisayar çantasından falan bahsetmiyorum bile. böyle koltuğumuzun altına sıkıştırdığımız gibi hoop çıktık tekno-marketlerden. gidin adam gibi reklamlar yapın ülen, yormayın beni böyle gereksiz detaylarla.
-dvd koleksiyonu yapmak süpersonikliğinin yanında; kültürel anlamda en yorucu aktivitelerden biri olabilir. asla sonu yok. asla yetinme yok. asla yetebilmek yok, maddi-manevi. ucu bucağı yok. hele ki bir yandan cd koleksiyonu da söz konusu ise, o insana hayat güzel olduğu kadar zor..
-beyaz show bitsin mi artık, bence bitsin. daha fazla bir şey diyesim yok bu konuda. beyaz kendine bir los angeles bileti alsın, okyanus karşısında bir ev kiralasın (şebo kafası). biraz kendini dinlesin, orijinallik adına çalışmalar yapsın. yazmayacağım dediğim halde bunlar çıktı valla.
-bulutsuzluk özlemi hakkında hiçbir şekilde güzellikler düşünemiyorum. yapacak bir şey yok. sadece politik olmak üzerine bir müzik duruşu olamaz. müziğin üstüne oturamadığı sürece, o sözler isterse mükemmel olsun tüm dünyayı kurtaracak mottolar taşısın nafile; ı-ıh yok cık olmuyor.
-izmir'i fetiş haline getirenlerin aksine, ben istanbul'u daha çok seviyorum ulen. bende mi sorun? inanılmaz derecede güzel bir lise hayatını izmir' in en güzel yerlerinden birinde ve okulunda (bence!) yaşamış olmama rağmen rahatlıkla söylüyorum. I love istanbul. uh-huh
-yarın okul mu? yok artık daha neler!
-axess kartın casper bilgisayar hediye ettiği reklam yok mu.. her seferinde için için eleştiresim geliyor. o elif mutlu( karlı da olabilir bunun için beni mi kıracaksın) adlı kızın öss sonucunun böyle harf harf açılması, sonuçta sadece elif mutlu - tıp fakültesi yazması.. allahım reklamcılar ülkenizden bu kadar mı habersizsiniz. her yıl öss diye kızıl kıyamet kopuyor. ne olur orayı gerçekçi yapıverseniz. tıp fakültesi. hağ hağ. böyle türkiye sınırları içindeki tüm tıp fakülteleri onun. hepsi kucak açtı elif karlı geelll geelll gel! hele hediye olarak gelen casper' ın yalnızca dizüstü bilgisayardan ibaret olması, üstünde bir kurdelayla bir de.. tüm laptoplarımızı öyle aldık hepimiz zaten değil mi. kablosudur, klavuzudur asla olmadı. hele bilgisayar çantasından falan bahsetmiyorum bile. böyle koltuğumuzun altına sıkıştırdığımız gibi hoop çıktık tekno-marketlerden. gidin adam gibi reklamlar yapın ülen, yormayın beni böyle gereksiz detaylarla.
-dvd koleksiyonu yapmak süpersonikliğinin yanında; kültürel anlamda en yorucu aktivitelerden biri olabilir. asla sonu yok. asla yetinme yok. asla yetebilmek yok, maddi-manevi. ucu bucağı yok. hele ki bir yandan cd koleksiyonu da söz konusu ise, o insana hayat güzel olduğu kadar zor..
-beyaz show bitsin mi artık, bence bitsin. daha fazla bir şey diyesim yok bu konuda. beyaz kendine bir los angeles bileti alsın, okyanus karşısında bir ev kiralasın (şebo kafası). biraz kendini dinlesin, orijinallik adına çalışmalar yapsın. yazmayacağım dediğim halde bunlar çıktı valla.
-bulutsuzluk özlemi hakkında hiçbir şekilde güzellikler düşünemiyorum. yapacak bir şey yok. sadece politik olmak üzerine bir müzik duruşu olamaz. müziğin üstüne oturamadığı sürece, o sözler isterse mükemmel olsun tüm dünyayı kurtaracak mottolar taşısın nafile; ı-ıh yok cık olmuyor.
-izmir'i fetiş haline getirenlerin aksine, ben istanbul'u daha çok seviyorum ulen. bende mi sorun? inanılmaz derecede güzel bir lise hayatını izmir' in en güzel yerlerinden birinde ve okulunda (bence!) yaşamış olmama rağmen rahatlıkla söylüyorum. I love istanbul. uh-huh
-yarın okul mu? yok artık daha neler!
Etiketler:
potpori
2/06/2010
şakacı habercilik
zaman:
2/06/2010 12:54:00 ÖÖ
2

teslim zamanı yemek yerken bir haber izledim. kanal, star tv. türkiye' de bu şakacı habercilik anlayışı ne zamana kadar sürecek çok merak ediyorum. konu beyaz et fiyatlarına gelen zam. sebebi ise türkiye' nin rusya' ya fazla fazla tavuk ihraç etmesiymiş. bunu de gitsin değil mi? bunu bildirmek için o kadar kasmışlar ki. öncelikle tavuklara dublaj yapmışlar. evet yanlış duymadınız. böyle tavuklar telsizlerle insanlar ile iletişmekte. rusya' ya gidiş hakkında sohbet ediyorlar. hay allah. neyse sonra vatandaş beyaz et yiyemeyecek bari kırmızı et yesin muabbetine gelecek ama, vatandaş kırmızı et ile bağlantısını çoktan kesmiş. fiyatlar uçmuş da uçmuş. bunu anlatmak için de şu sütaşın reklamı var ya ineklerin havalara uçtuğu, gerisinde candan erçetin çalan başarısız mı başarısız reklam. onu koymuşlar. inekler uçuyor da uçuyor halktan giderek uzaklaşıyor. halk bu durumda ne yapsın peki, ne yesin? bok yesin afedersin. sanki yiyecek iki alternatifimiz var; ya inek ya da tavuk. halka da domates, biber, patlıcan kalmış. tahmin edin arkasında hangi müzik çalıyor. evet, hepiniz tahmin ettiniz tabi ki. hepinize gelsin barış manço' dan. hem de hiç üşenmemişler, bir şişe domates, biber, patlıcan dizip koymuşlar közün üstüne.. bir haber için bu kadar uğraşmaya, onu bu kadar betimlemeye şarkılar türkülerle desteklemeye gerçekten gerek var mi ki.. bu haber böylelikle 20 dakika sürüyor. gelin bir de bu haberi benden dinleyin şimdi:
rusya' ya beyaz et ihracatı arttığı için tavuk fiyatlarında artma gözlenecektir. nokta. 50 sn.
o değil de ruslar, sıcak denizlere inemediler bir türlü. o ne olacak?
rusya' ya beyaz et ihracatı arttığı için tavuk fiyatlarında artma gözlenecektir. nokta. 50 sn.
o değil de ruslar, sıcak denizlere inemediler bir türlü. o ne olacak?
2/05/2010
kaplan tenli yılan balığı
zaman:
2/05/2010 12:07:00 ÖÖ
3

2/04/2010
aforoz ' 6: çocuklarım olmadan asla
zaman:
2/04/2010 02:31:00 ÖÖ
1

bu güün bir şey yapamadımmm dışarrrdan söyledimmm.
o aliye adlı dizide aliye' nin kızı rolündeki çocuğun, bir çikolata reklamında sarfettiği bu repliği her duyuşumda içim sıkışıyor, abartmıyorum. evladım olsa sevmem, öyle tarif edeyim size!
Etiketler:
bi git
ugly truth
zaman:
2/04/2010 02:28:00 ÖÖ
1

gece uyumaya çalışırken aniden sinsi gibi gelmiş bir çiş, asla gitmeyecektir. hatta siz tuvalete gitmeye üşenip de ertelemeye çalıştıkça, aman nasıl olsa şimdi sızarım unuturum, ay şimdi kim kalkacak sıcacık yataktan da tuvalete gidecek dedikçe katmerlenerek artacaktır. en iyisi, ilk hissettiğiniz anda kalkın ve çişinizi yapın.
aforoz ' 5: havuç, git!
zaman:
2/04/2010 02:21:00 ÖÖ
3

havuç musun nesin, bir zamanlar hayatımızın bir yerinden girmiş turuncu turuncu sevimli bir velettin. fakat ergenliğe girmenle birlikte nasıl da çirkin bir şey oluverdin. havuçlukla başlayan bu serüven ufo' culukla devam ederken, kardeşini de sokmaya çalıştın hayatımıza ama olmadı. yemezler. bir de şimdi çıkmış şarkıcı olacağım triplerindesin. üstelik şarkın adeta bir haluk levent şarkısı. bir de birden adam mı olmuşsun yaşlanmış mısın o haller nedir? şaşordom böbeğim. klibin de hiç orijinal değil üstelik metroda cool adam tripleri ile klip fikri adeta bayat. havuç, yol yakınken çık git! istersen hiç başlamasın.
Etiketler:
bi git
itü' lü müsün? yazık.
zaman:
2/04/2010 12:25:00 ÖÖ
0


2/03/2010
mithat
zaman:
2/03/2010 10:18:00 ÖS
2

şu yaprak dökümü dizisinde izlemeyeli olaylar iyice çözümsüz bir hale gelmiş baya da, bence ferhunde' nin kocası ( mithat mıydı neydi) ile ferhunde' nin anası evlenseydi daha uygun olurdu gibi geliyor bana hep. tamam diziyi çözmezdi bu durum da ben her denk geldiğimde buna takılmazdım en azından.
Etiketler:
denişik
2/02/2010
avatar
zaman:
2/02/2010 04:32:00 ÖS
0


sonunda avatar izleyen milyonlar arasına ben de katıldım. şu güne kalmış olmama rağmen salonun hala tam dolu olması bir başarı hikayesidir heralde. bugüne kadar bir çok sebepten dolayı izleme şansına sahip olamadığım film hakkında, tahmin edeceğiniz gibi, bir sürü ön yargıya ve fikre sahip olmuş olarak gittim. şimdi onların hepsini bir kenara koyuyorum ama en çok bu hafta sonundan sonra gittiğim için mutluyum, sebebine geleceğim. filmle ilgili duyduğum genel kanı hep şu yöndeydi; senaryo olarak araklama ama görsel olarak gerçekten çok başarılı. gerçekten de doğru bir yorum. benim izlerken ilk başta aklıma 'minority report' geldi. bunun dışında zaten yasaklı birine aşık olma ve bu sebeple birilerine karşı savaşma fikri resmen bayat. diğer bir yönden amerika' nın hiçbir şekilde duygu barındırmayan bir ülke olduğu gerçeği ve daha zayıf olanın iman gücüyle zaferi elde etmesi gibi temalar defalarca kez işlendi. james cameron, zaten harika bir görsel dünya yaratıyorum, senaryo da olmayıversin artık demiş gibi. filmde yaratılmış görsel dünya gerçekten çok etkileyici. özellikle na'vi halkının kutsal ağaçları başında yaptıkları ayin sahnelerini nefessiz izledim. renkler, ışıklarla süslü doğa, doğal yaratıkların soyutlanması ile oluşturulmuş hayvanımsılar ( özellikle atlar) - resmen dekonstrüktivizm-, na' vi halkının iletişim dilleri, saçları aracılığıyla ikranlar ve doğa ile iletişim ( bağ) kurmaları gibi ayrıntılarla süslenmiş görsel yan gerçekten çok başarılı. bu filmi ilk izleyenlerden olsaydım yorumum bu yönde olurdu direkt olarak. ama maalesef cumartesi, önce sabah bir magazin programında sonrasında da disko kralı' nda izlediğim okan bayülgen yorumundan sonra bu yöndeki başarı da gölgelendi. efendim, benim roger dean hakkında bir bilgim yoktu. ama okan bayülgen, bu ressam amcadan gösterdiği eserlerle filmin görsel yanının da roger dean eserlerinden aşırma olduğunu benim gözümde kanıtladı. siz ne düşünürsünüz bilmem. ben de izlemeyenler için paylaşmak istiyorum. okan bayülgen, resmen önemli adamsın.




Etiketler:
film
aforoz '4
zaman:
2/02/2010 04:24:00 ÖS
2


Etiketler:
bi git
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)