6/28/2010

hala 19 muş gibi gelmek, senelerden 2003 sanmak


dün benim doğum günümdü.

şimdi de tatsız bir mutsuzluk var üzerimde. öyle ki; sabah bankada sıra beklerken yanımda oturan siyahlar içindeki sonisphere festival t-shirtli çocuğun müzik çalarında özgün-kız zilli 'yi dinlemesine bile eğlenmedim. hatta bir de üstüne üstlük elimde üç tane sıra numarası olmasına rağmen ve ona sıra gelmesine 20 kişi olmasına rağmen ona o kağıt parçalarından birini vermedim. neden vermedim bilmiyorum sonrasında otururken çok saçma geldi, hatta biraz üzüldüm bile denebilir. ama bunun sebebi kendi öğrencisine, öğrenci belgesi vermek için bir bankaya 1tl yatırma koşulu getiren canım üniversitem sayesinde; 1tl para yatırmak için 2 saat beklemiş olmamın acısını birilerinden çıkarma isteği olabilir gibi düşünüyorum. işin daha güzel yanı ise, diğer tüm mesai saatlerinin aksine öğle arasına 12'de giren canım öğrenci işlerimiz sayesinde öğleden sonraya kalmam çok çok daha mutsuz ediciydi. adeta siyah giyse de zayıf görünemeyen bir insanın mutsuzluğunu yaşadım o süreçte.

depresyonlu kadınların saçını değiştirip durması gibi ben de sakallarımla uğraşıyorum. 1 aydır tıraş olmamıştım ki, cuma günü birisi behlül olmuşsun dedi. güldüm. ama benimkiler hakiki ve orijinal renginde.

yaz okulunda üstten ders almak da nesiymiş bilemedim. salı - cuma okula gidiyorum; kalan günler de salı - cuma okul var diye geriliyorum. tatile sandığımdan daha çok ihtiyacım varmış.

bu doğum günümde, uyandığımda sağ kolumun tamamıyla renkli dövme dolu olmasıydı dileğim. en azından kendi kararsızlığımı yenmiş, geri dönüşü olmayan yola kendim girmemiş olurdum. sıkılgan bünyemin o dövmeden de sıkılacağı gerçeği yüzünden senelerdir erteliyorum.

sonisphere festival benim için son derece, önem taşımayan bir etkinlikti. amma ve lakin rammstein' a gitmeliydim diye düşünüyorum. böyle festivallere gitmeyip de sonradan mutsuzluğunu yaşamak da adeta hobim haline geldi. kylie minogue, mika, rihanna, rammstein... böyle uzar gider. ben sahne şovu seven insanım. neden gitmedim rammstein'a. çünkü bana o festival kabalığı korkunç geliyor. üstelik bu bir de metal fest.
insanın sevdiği bir sanatçıyı, o sanatçının diğer sevenleri ile izlemesi bence çok yabancılaştırıcı bir his. haksızsam haksızsın de. haksızsanız,hak sızsınız. bilmiyorum.

ülkemizde konser oranları arttıkça, insanlar çoşuyor bense sonradan "neden gitmedim?!" diyorum kendime; ama bence o da güzel. adeta ingilizce'yi çok iyi bilmediği halde ısrarla ingilizce iletiler yazan bir insan inadına sahibim. hatta belki de onların içinde en tatsızları olan, WHİCH WRİTES THEİR STATUS WİTH BİG FONTS olanlardanım. konserleri ıskalamam ingilicede büyük İ' nin varlığı gibi bir şey bence.

doğum günlerimde annemi ben ararım. hep de doğduğum saatte aramaya çalışırım. ~13.00 . belki klişe gelir ama bana öylesi daha güzel geliyor. özellikle benim gibi topaç bir bebeği doğurduysa asıl kutlanması gereken annedir. neyse, bu sefer aradım bir yakınımızın yanında hastanede olduğu için konuşamadık. yine aynı şey blog. böyle biraz keyfini çıkarmak istediğim anlar olduğu zaman genellikle hep bölünür. uzun uzun yaşayamam. tam tersi durumlarda ise, istemediğim kadar yüzleşmek zorunda kalırım o durumla. diyelim bir sınavdan yüksek not aldım, onun sonuçları açıklansın diye derse giderim giderim ama hoca notları benim gitmediğim gün açıklar. tam olarak örnek bu. ya da bir durum veya gelişmenin sonucunu bir kişiyle bekliyorumdur. uzun süre bekleyişten sonra sıkılır giderim tam da o anda sonucu öğreniriz ama yan yana olmadığımız için gerekli kritiği doya doya yapamayız.

insanın yaşlanmaya başladığını anlamasının en büyük habercilerinden biri de doğum gününün kutlanma oranlarındaki bariz düşüştür bence. ama şöyle bir güzelliği vardır ki; zaman geçtikçe yanında olan ve kutlayan insanlar çok gerçektir. işte ben o gerçekliği çok seviyorum. facebook'umda doğum günü kısmını doldurmadığım için duvarım doğum günü tebrikleri ile dolmadı, işte yukarıda bahsettiğim şey tam olarak buydu. çünkü iki yıl öncesine kadar doluydu ve o zaman tam olarak o şekilde gerçekleşiyordu. simit sarayı, simit krallığı, simit evi, simit malikanesi, simit mekanı tadında yerlerden ne kadar haz etmiyorsam; işte orada duvarına yazılan doğum günü kutlamalarından da o kadar haz etmiyorum. ama şöyle de bir gerçeklik var ki, hayat insanları kolaya kaçmaya zorluyor.

bir de hayatımda konsept olarak beğenmek [like etmek] insanlar var. bence o seçenek de gelmeli.

bu da brenda. six feet under izleyenler için daha anlamlı olacak bir isim. şimdiye kadar aldığım en orijinal hediyelerden biri. bu metal teller son derece esnek ve vücudun her yerinde müthiş hisler yaratabiliyor. her yer dedimse o kadar da her yer değil; senin için kötü :] bir de benim gibi masaj delisi bir insansan, daha ne istersin. bir insanın beni tanıması, ya da herhangi bir durumda sen böyle düşünürsün böyle yaparsın bunu seversin şeklindeki tepkilerinden duyduğum hazzı çok az şeyde yaşıyorum.
bu da yeni radyom. ama bence daha çok lady gaga gözlüğü. yani müthiş. hatta radio gaga.

bowling'ten sonra hastalık haline gelebilecek bir şey varsa; o da guitar hero' dur bence. böyle bir rahatlama, böyle bir eğlence yok. en iyi giden şarkılar da metallica ve system of a down' un şarkıları.

2 confession:

orta karar | 28 Haziran 2010 20:04

Kutlarım =)

Yaşlandığı anlamanın bir yolu da benim için, her sene 26 Haziran'da annemden önce kutlayan teyzemin, bugün arayarak 'Evlat iyice yaşlandık, unutmuşum bu sene' demesiydi.

nk | 28 Haziran 2010 23:31

teşekkür ederim :]
her yaşın ayrı güzelliği varmış diyelim.