8/19/2011

nur ve yıldırım, cemil ve cengiz, benim vuruşlarım benim vuruşlarım


selam bilöğgğgh

-dün batukan' la konuşurken, mutfak eşyaları ile ilgili yaşadığı bir anısını bana anlattı. dinlerken ağzımdan burnumdan havyarlar geldi çünkü tamı tamına aynı hissiyatı yaşadığımı öğrenmiş oldum. tam bilöğgğgh' luk olan bu düşünce sistemi burada da yerini alsın. şimdi diyelim bir takım mutfak gereçlerini kullandınız, ama en çok kullanılanlardan bahsediyorum. işte efendime söyleyeyim tabaklar olur, bardaklar olur, çatal-kaşıklar falan gibi. bunlar yıkandığı zaman, kuruduklarında dolaplarındaki yerlere yerleştirmek gerekiyor hani. ama yerlerinde de sizin son seferde kullanmadığınız kardeşleri duruyor. siz en son kullanılanları temizleyip kullanılmayanların üstüne koyunca onları, tekrar bir tabak alacağınızda yine en üsttekini almış oluyorsunuz. bu durumda ne oluyor? hem aynı tabakları, çatalları kullanmış oluyorsunuz. özellikle de kalabalık bir aile değilseniz. işte biz böyle durumlarda, kullanılmamış olanları kaldırıp yeni yıkananları aşağıya aldıktan sonra, eskileri üste koyuyormuşuz ki devir daim olsun.

-bir günümü size anlatmak istiyorum. kalkınca çocuklar duymasın eşliğinde kahvaltı ediyorum. sonra o bitince doktorlar eşliğinde keyif kısmı, o biterken tam hüzünlenecek gibi oluyorum ama bu sefer de akasya durağı' nın başlayacak olması yüreğime su serpiyor. akasya durağı' nı izlerken de arkasından arka sokaklar' ın geleceği garantisi ile huzur doluyorum. sonra işte yine yemekti falandı derken doktorlar yeniden başlıyor, günlermiz geçiyor iyi gün saya saya.

-geçenlerde haberdar olduğum bir site sayesinde le corbusier ile einstein' ın beraber çekildikleri bir fotoğrafa denk geldim.o günden beri de ara ara şaşırıyorum. bu iki insanın tanışık olması hatta fotoğraf çektirecek samimiyette olması falan çok acayip bir his yaratıyor bünyemde. tıpkı ibrahim tatlıses' in başbakana mesaj atıp çok karizmatiksiniz demesi -daha doğrusu birbirlerinde cep telefonlarının olması- gibi. bu ikiliye çok şaşırmak için biraz tasarım/ mimarlık dünyasının içinde olmak lazım aslında. bunun dışında kaç kişi le corbusier' ı duymuştur bilmiyorum ama kendisi aşmış bir mimardır. bu iki insanın aynı karede olması benim için, -adeta- ilkokuldan bir arkadaşımla benimle aynı üniversiteden olan ve alakasız bir şekilde tanıdığım -hazırlık sınıfından falan, sonra da hiç görüşmediğimiz- bir insanla kanka olduklarını boy boy fotoğraflarını facebook' ta görüp öğrenmem gibi.

-yabancı şarkılarda çok ünlü insanların özellikle modacıların isimlerinin geçirilmesi sevgisi var ya. my humps' taki  dolce and gabbana, fendi and andona ya da madonna' nın vogue' un saydığı bir sürü isim gibi. türkiye' de öyle bir şarkı yapılsa diyorum. o şarkıyı da çok büyük ihtimalle atiye yapar gibi bir his doğuyor içime. sözleri de nur ve yıldırım, cemil ve cengiz şeklinde olsa, çok acayip olmaz mı?

-türk filmleri izleme zincirimin son ayağında ses filmini izledim. filmlere alternatif isimler bulma köşemde filmin adını "e o kendisi işte" koydum. izlerseniz aslında bu cümlenin büyük bir spoiler olduğunu fark edeceksiniz. bu filmle ilgili bir kaç şey söylemek gerekirse, mehmet günsur' u ilk kez bir rolde beğenmedim. oyunculuğu değil ama kast doğru gibi gelmedi bana. o çok naif adamın ağzına o küfürlerin fazla geldiğini düşünmüş de olabilirim. bir de serra yılmaz mevzusu var. aslında sarma afişi de oradan çıktı. filmi izliyorduk ve bilin bakalım ne oldu? tabi ki de serra yılmaz süt anne rolünde karşıma çıktı. daha önce hiçbir yerde izlememiş olsam bu rolüne büyük ihtimalle bayılırdım. ama ön yargım var artık bir kere, üstte einstein falan da demişken atom kadar zor hani parçalamak. hayır türk filmlerinde böyle bir kontenjan mı açıldı? devlet kurumlarındaki engelli kontenjanı gibi. neyse sevenler çok daha fazla konuşamiyciğm. son olarak ise filmin jeneriği çok ama çok başarılıydı bana göre. hatta filmin en başarılı yanıydı diyebilirim.

- son olarak, reklamlardaki özellikle de yoğurt reklamlarındaki çoğu yemek görüntü olarak korkunç oluyor bence. hani sözde onların insanı cezbetmesi lazım ama beni bilhassa itiyor. bu reklamlardaki en korktuğum yiyecek ise kabak dolması. yatılı kalmanın bir getirisidir belki bilmiyorum ama o boru gibi kabakların içlerine tıka basa doldurulmuş kıyma görüntüsünü gördüğüm anda tüm enerjim çekiliyor. yapmayın etmeyin şu dolmalara kıyma koymayın, dolma-sarma bunlar zeytinyağı ile güzel. börekler de bir değişik gibi oluyor, bilemiyorum.

6 confession:

imsolate | 21 Ağustos 2011 16:42

aynı melodiyle söylemeye çalışınca nur ve yıldııırım, cemil ve de cengiz,vuruş--vuruş-vuruşlarım şeklinde adapte edilebiliyor.

imsolate | 21 Ağustos 2011 16:42
Bu yorum yazar tarafından silindi.
nk | 21 Ağustos 2011 23:29

söz: nk müzik:imsolate oldu bu iş. feat bile yapabiliriz.

nk | 21 Ağustos 2011 23:30

bir de bilöğgğgh ahalisi kaldırılan yorumda ne olduğunu merak ediyor.

imsolate | 22 Ağustos 2011 01:04

daha çok söz:nk düzenleme:imsolate müzik:black eyed peas. ama ft benim de hep desteklediğim bir stayla. türkiyede pek gelişemedi gerçi, belki biz bir adım atarsak...
ayrıca, iki kez yayınla butonuna basmışım.

dream | 8 Eylül 2011 22:44

çekinerek mimledim seni, yazmamakta özgürsün tabi :) ama sevinirim yazarsan büyük ihtimalle de güldürürsün :)