1/03/2012

giden günlerim oldu nım nım


"acısıyla..tatlısıyla ön-cü ön-cü öncüü biber salçasığğğ"

yıl başında çevremdekilere 2011'e 10 üzerinden kaç verdiklerini sordum. siz kaç verirsiniz?
benim sana notum fazla düşünmeden 6 kanka.
  2011 bana,
-yılın değerlendirmesini 3 ocakta yazabildiğim bir hayat verdi. eskilerde 31 aralıkta falan yazardım.
-blog girdilerinin sayısına bakıyorum da ayda 45 yazılara çıktığım zamanlar olmuş, şimdisi ise malum.
-bazen yorgunluktan öleceğimi düşündüğüm akşamlar verdi. kısıtlı akşamlarda hiçbir şey yapamamayı bir de.
-önceden tiksindiğim outlook düzenli olarak kullandığım bir program oldu. üstelik sevdim de keratayı.
-panik atak neymiş tam olarak yaşayarak gördüm. bitirme projesi zamanından bahsediyorum tabi. ne hayallerle geldiğim bitirme projesi aşamasına, asla çalışamayarak kendimi geliştirdim de geliştirdim. bitirme hariç kolay iki seçmeli dersimin olduğunu dönemde bitirme projemi final teslimine bile yetiştiremeyerek kişisel bir rekora imza attım. bunun bana dönüşü ise tüm okul hayatımdaki en düşük proje notu ile mezun olmam oldu. bir süre kahrolur gibi olayazdım ama sonra hiçbir önemi olmadığına net bir karar verdim. bitmesi başlı başına kafiydi.
-şimdi iş hayatı içinde bakıyorum da, bizim meslekte mezun olduğun okul bile benim düşündüğüm kadar önemli değil.
-lisedeyken iyi bir okula giremezsem öleceğim hayatımın sonu gelecek tarzı bir düşünce yapım vardı, şimdi düşününce çocukluk ve körpelikten başka bir şey değilmiş diyorum.
-yıl tamamen başka iki kısıma ayrıldı benim için üstelik aralarında da ince değil oldukça net ve kalın bir çizgi vardı.
-bomboş olduğum son dönem boyunca varacağımı/ erişeceğimi düşündüğüm sosyal hayata tabi ki sahip olamadım. uyudum allah uyudum.
-üniversitenin bitişiyle yola devam edeceğimiz çekirdek kadro daha fazla netleşti.
-film izlemeyi neredeyse bıraktım. koskoca yılda sadece iki kez sinemaya gitmiş bile olabilirim. onlar da harry potter' ın son filmi ve midnight in paris
-klasik rock gruplarını çok daha fazla dinledim.
-tüm hayatımdan ve hayatımdaki bütün süpersonik insanlardan ayrı geçirdiğim bir 2 ay yaşadım. böyle bir hayatı çok uzun süre sürdüremeyeceğimin kararını vermem ise çok sürmedi.
-istanbul' da iken çok mu sosyaldim tartışılır ama sadece istanbul' da olmak bile başlı başına bir lüks bence, içindeki herkesin kıymetini  bilmesi gereken.
-ilk kez rock'n coke' a gittim ve neden yıllardır gitmediğimi sorguladım. moby geçirdiğim en güzel konseri yaşattı.
-konserden sonra ise hiç moby dinlemedim, neyin yansımasıydı bilmiyorum. zirvede bırakmak gibi bir şey olabilir.
-son bir umutla atıldığım fitness maceram da net bir şekilde gösterdi ki; 58 kilo iken de var olan göbeğim ne kadar sıkalaşsam da beni bırakmamaya çok kararlı. doğururken çok acı veren bebeğini sahiplenmeyen devenin sonradan durumu kabullenmesi gibi bir hissiyat yaşıyorum kendisine karşı.
-sushi fanı oldum. gelsin california roll oh.
-klasik kola' dan asla ödün vermeyen bir insanken, diet koladan başka bir şey içemez oldum. her seferinde "pardon da, o da kilo yapıyor yalnız" tepkisine, tadını seviyorum açıklamasını yapmak durumunda kaldım.
-hayatıma usta diye bir kavram girdi, muhtemelen de çıkmamak üzere.
-benim gibi telefonla konuşma fobisi olan biri için çok fazla yabancı insanla telefon konuşması yapmam gereken bir iş hayatına sahip oldum. birden fazla kez aradığın halde numaranı kaydetme zahmetine girmeyen insanlara karşı sürekli, ben şuradan falan filan şu girizgahını yapmak durumunda kaldım.
-ego denen şeyin kallavisinin iş hayatında olduğunu görmem de pek sürpriz olmadı aslında. akabinde de insan denen şeyden biraz daha soğumam.
-normalde evde bile haşlanmış yumurtaya mesafeli bir insanken, 4 yıllık yatılı hayatı boyunca yemekhanede ağzına yumurta koymamış bir insan olarak şantiyede yumurta yiyebilmemin benim için büyük bir adım olduğunu düşündüm.
-barış bıçakçı' nın veciz sözler' i ve c.palahniuk' ın ölüm pornosu okuğum en güzel iki kitap oldu.
-sayısız sigara bırakma girişimim ise şantiyede yerini köfür köfür içmeye bıraktı.
-askeri muayene diye bir şey var dostlar. tarifi zor. hani böyle uçak kalkarkenki o iç çekilmesi hissiyatını tam anlatamayız ya; o da aynı şey işte. yaşayın, yaşatın.
-son olarak aşk hayatıma gelmeyi çok isterdim ama; olmayan şeye nasıl geleceğiz onu bilemedim.
-2011'in en çok tıklanan girdisi ise volkan' ın sakalı oldu. blog açısından acı bir durum aslında. ikinci ise süper mario' nun ek iş olarak tenis hakemliği yaptığını söylemem(esra'ya özel teşekkür).

*baştaki reklamı bilen herkese diğerlerinden daha güzel bir yıl dilerim, çünkü onlar için hayat biraz daha fazla zor :]